De ki: "Elbette sizin kendisinden kaçtığınız ölüm, şüphesiz sizinle karşılaşıp-buluşacaktır. Sonra gaybı da, müşahede edilebileni de bilen (Allah)a döndürüleceksiniz; O da size yaptıklarınızı haber verecektir." (Cuma Suresi, 8)
Allah'ın ve ahiretin varlığına kesin olarak iman etmeyen "cahiliye" toplumu mensuplarının en belirgin özelliklerinden biri, "hiç ölmeyecekmiş gibi" yaşamalarıdır. Bu toplumda ölüm, herkesin bildiği ama kesinlikle söz etmediği, adını ağzına almadığı bir konudur. Tüm hesaplar ölüm yok sayılarak yapılır. Sanki "bu dünya"da sonsuza dek yaşayacakmış gibi servet biriktirilir. Tüm hesaplar, ölüm göz önünde bulundurulmadan yapıldığı için, bu kaçınılmaz sondan bahsetmek "şom ağızlılık, patavatsızlık" olarak kabul edilir.
İşte cahiliye insanlarının çarpık bir mantık üzere yaşadıklarının en açık göstergelerinden biri de budur. Her insan, "her nefis ölümü tadıcıdır" (Al-i İmran Suresi, 185) hükmü gereği mutlaka öleceğine göre, ölüm gerçeği hesaba katılmadan kurulan bir hayat elbette çürük bir temel üzerine kurulmuş olur. Oysa insan mutlaka aklını ve vicdanını kullanmalıdır;
- Kendisine sonsuz yaşama isteği verildiğine göre, neden ortalama 60-70 yıl gibi kısa bir süre yaşatılıp sonra da hayatına son verildiğini oturup düşünmelidir.
- Ölümü düşünmeyerek hiçbir şekilde ölümden kaçamadığını, ancak avcıdan kaçmak için kafasını kuma sokan devekuşu gibi akılsızlık yaptığını fark etmelidir.
- Kendini en mükemmel bir biçimde, bir spermden yaratan Allah'ın, onu yeniden diriltip yaşatma gücüne sahip olduğunu kavramalıdır.
- Ve onu öldükten sonra yeniden diriltip yaşatacağını yüzlerce ayette vaat eden ve haber veren Allah'ın, bu sözünü elbette tutacağını bilmelidir.
O zaman ölümün yok oluş değil, ahirete geçiş kapısı olduğunu kavramaya başlayabilir.
- Bu durumda ölümden korkmanın bir anlamı olmadığını anlayabilir. Zaten ölümden korkmanın bir faydası yoktur; çünkü ölümden kaçılamaz. Herkes kaderinde belirlenmiş zamanda ölecektir. Ölüm korkusuna kapılanları, Allah Kuran'da şöyle uyarmıştır:
... Onlar, sana açıklamadıkları şeyi içlerinde gizli tutuyorlar, "Bu işten bize bir şey olsaydı, biz burada öldürülmezdik" diyorlar. De ki: "Evlerinizde olsaydınız da üzerlerine öldürülmesi yazılmış olanlar, yine devrilecekleri yerlere gidecekti..." (Al-i İmran Suresi, 154)
Ama ahirete geçiş kapısı olan ölüm, ancak hayatını Allah rızasına uygun olarak değerlendirenler için mutluluk ve kurtuluşa açılır. Allah'tan yüz çevirmiş olanlar içinse, ölüm kesin bir yıkım ve felaketin başlangıcıdır. Hiç ölmeyecekmiş gibi yaşayarak Allah'ı unutanların, ölüm geldiğinde duyacakları pişmanlığın bir şey ifade etmeyeceğini Rabbimiz Kuran'da haber vermiştir:
Tevbe; ne, kötülükleri yapıp-edip de onlardan birine ölüm çatınca: "Ben şimdi gerçekten tevbe ettim" diyenler, ne de kafir olarak ölenler için değil. Böyleleri için acı bir azap hazırlamışızdır. (Nisa Suresi, 18)
Sonunda, onlardan birine ölüm geldiği zaman, der ki: "Rabbim, beni geri çevirin. Ki, geride bıraktığım (dünya)da salih amellerde bulunayım." Asla, gerçekten bu, yalnızca bir sözdür, bunu da kendisi söylemektedir. Onların önlerinde, diriltilip kaldırılacakları güne kadar bir engel (berzah) vardır. (Müminun Suresi, 99-100)
Kendini Allah'a adamayan herkes -Allah'ın dilemesi dışında- bu pişmanlığı yaşayacaktır.
Öyleyse, madem hayat çok kısadır, bu hayattan sonra sonsuz bir gerçek hayat vardır ve madem o sonsuz hayat, bu dünyada Allah'ın rızasını arayarak kazanılacaktır; bu durumda;
- İnsanın buradaki kısa ve değersiz hayatından çok, ölümden sonra başlayacak gerçek hayatını düşünmesi gerekir. Bu yüzdendir ki, bu gerçeği kavramış olan müminler "katıksızca (ahireti asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri"dirler. (Sad Suresi, 46)
- Dünyada elde edilecek servet ve imkanlara tutkuyla bağlanmanın bir anlamı yoktur. Kimse ne malını, ne güzelliğini, ne kuvvetini ne ailesini, ne de şöhretini ahirete götüremez. Bunların hiçbiri mezardaki insana eşlik edemez. Mezara giren yalnızca kefene sarılı bir bedendir; o da kısa bir süre içinde kurtlanıp çürümeye başlayacaktır.
- Bu dünyadan ahirete götürülecek tek şey Allah rızası için yapılmış olan salih amel ve ibadetlerdir. O zaman bu dünyada kısa bir süre için insana verilmiş olan nimetler (sağlık, güzellik, servet vb.), ahirette ebedi olarak ve çok daha güzeliyle yeniden insana verilecektir.
- Bu gerçeği kavramayıp da malını ve bedenini Allah rızası için harcamaktan kaçınıp "cimrilik" eden, kendi ahiretini mahvetmekte ve asıl kendine cimrilik etmektedir. Konuyla ilgili bir ayet şöyledir:
İşte sizler böylesiniz; Allah yolunda infak etmeye çağrılıyorsunuz; buna rağmen bazılarınız cimrilik ediyor. Kim cimrilik ederse, artık o, ancak kendi nefsine cimrilik eder. Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır; fakir olan sizlersiniz. Eğer siz yüz çevirecek olursanız, sizden başka bir kavmi getirip-değiştirir. Sonra onlar, sizin benzeriniz de olmazlar. (Muhammed Suresi, 38)
Bunları kavrayamayan ve dünyaya büyük bir sevgiyle bağlanmış olanlar, kendilerini sözde "ölümsüz"leştirmeye çalışırlar. "Geride adını sürdürecek bir şey bırakmak" isteği bundandır. Bunun çeşitli şekilleri vardır:
- Bazıları arkalarında "adlarını sürdürecek" eserler bırakmayı dener. Allah Kuran'da bu tavrı şöyle haber verir:
"Siz, her yüksekçe yere bir anıt inşa edip (yararsız bir şeyle) oyalanıp eğleniyor musunuz? Ölümsüz kılınmak umuduyla sanat yapıları mı ediniyorsunuz?" (Şuara Suresi, 128-129)
- Bu psikolojinin en belirgin örneklerinden biri de "çocuk yetiştirmeye" karşı olan aşırı istektir. Ahireti ummayanlar, geride adlarını anıp-sürdürecek çocuklar bırakma hevesinde olurlar genelde. Özellikle erkek çocuk istenmesinin de nedeni budur. "Çocuk sahibi olma" tutkusunun dünya hayatının geçici süsü olduğunu Rabbimiz bir ayette şöyle haber verir:
Bilin ki, dünya hayatı ancak bir oyun, '(eğlence türünden) tutkulu bir oyalama', bir süs, kendi aranızda bir övünme (süresi ve konusu), mal ve çocuklarda bir 'çoğalma-tutkusu'dur. Bir yağmur örneği gibi; onun bitirdiği ekin ekicilerin (veya kafirlerin) hoşuna gitmiştir, sonra kuruyuverir, bir de bakarsın ki sapsarı kesilmiş, sonra o, bir çer-çöp oluvermiştir. Ahirette ise şiddetli bir azab; Allah'tan bir mağfiret ve bir hoşnutluk (rıza) vardır. Dünya hayatı, aldanış olan bir metadan başka bir şey değildir. (Hadid Suresi, 20)
Elbette insanın güzel ahlaklı, hayırlı insanlar yetiştirmek istemesi makbuldür. Ancak cahiliyenin çarpık sisteminde insanların bu isteğinin nedeni Allah'ın razı olması değil, kendi enaniyetlerini tatmin etmek, kendilerince dünyada kalıcı bir isim bırakmaktır.
Oysa Kuran'a baktığımızda müminlerin çocuk sahibi olmayı, ancak Allah'ın rızası için istediklerini ve çocuklarını da Allah rızasına uygun olarak yetiştirdiklerini görürüz. Çoğu peygamber, yaşadıkları dönem ve ortamda böyle bir imkanları olmadığı için uzun süre çocuk sahibi olmamış, ancak yaşlandıklarında kendilerinden sonra din ahlakını anlatıp-savunmaya devam etmesi için Allah'tan çocuk istemişlerdir.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder