Şimdiye dek özelliklerini saydığımız, Allah'ı gerektiği gibi takdir edemeyen, bu nedenle de "cahil" olma özelliğini taşıyan toplum yapısı, dini de kendi çarpık mantık ve inanışları doğrultusunda yorumlamıştır. Bunun sonucunda ortaya çıkmış olan din anlayışı, Kuran'da Allah'ın emrettiği gerçek dinden çok farklıdır. Rabbimiz Kuran'da Hz. Muhammed (sav)'e vahyedilen dini, "... insanların "ağır yüklerini, üzerlerindeki zincirleri indiren..." (Araf Suresi, 157), "içinde hiçbir zorluk bulunmayan" bir din olarak tanıtmaktadır:
... O, sizleri seçmiş ve din konusunda size bir güçlük yüklememiştir, atanız İbrahim'in dininde olduğu gibi. O, bundan daha önce de, bunda (Kur'an'da) da sizi "Müslümanlar" olarak isimlendirdi... (Hac Suresi, 78)
Kuran'da insanlar, düşünmeye, tabi oldukları yanlış inanç ve yolları fark ederek Allah'ın istediği şekilde bir yaşam tarzına çağrılmaktadırlar.
Cahiliye toplumu ise Kuran'ın çok net ve anlaşılır mesajını görmezlikten gelerek, İslam adına koyu taassuplu bir dini türetmiştir. Cahiliyenin oluşturduğu bu çarpık din anlayışının bazı özelliklerini şöyle sayabiliriz:
- Kuran'da Allah'ın bildirdiği din, yalnızca Allah'a kul olmayı ve O'ndan başka varlıkları ilah edinmemeyi emreder. Buna göre insan yalnızca Allah'ın rızasını aramakla sorumludur, başkalarının hoşnutluğunu aramak gibi bir zorunluluğu yoktur. Cahiliye ise, dini Allah'ın rızasını aramak için bir yol olarak görmemektedir. Cahiliyenin bu hatalı anlayışına göre ortaya çıkan din, "insanlar ne der?" korkusuna dayalı ve gerçek din ahlakından tümüyle ayrı bir yapıdır.
- Kuran ahlakını bilmeyen ve anlamayan cahiliyenin din anlayışı, bir takım batıl inanışlara dayalıdır. Çeşitli yerel adet ve inanışlar dine eklenmiş, dindar olmak, atalardan gelen batıl birtakım inanışlara bağlı olmakla aynı şey haline getirilmiştir. Halbuki, Kuran'da Allah'ın tarif ettiği ve Peygamberimiz (sav)'in yaşamında en güzel örneklerini gördüğümüz dinin bunlarla hiçbir ilgisi yoktur. Kuran'da Rabbimiz, yalnızca Kendi sınırlarını ve Peygamber (sav)'in sünnetini ölçü almayı emreder. Tarih boyunca peygamberler hakkın karşısına atalarından öğrendikleri batıl inançlarla çıkmaya kalkışanlarla mücadele etmişlerdir. Onların bu ahlaklarını Allah ayetlerde şöyle haber vermiştir:
Ne zaman onlara: "Allah'ın indirdiklerine uyun" denilse, onlar: "Hayır, biz, atalarımızı üzerinde bulduğumuz şeye (geleneğe) uyarız" derler. (Peki) Ya atalarının aklı bir şeye ermez ve doğru yolu da bulamamış idiyseler? (Bakara Suresi, 170)
Aynı konu, Maide Suresi, 104; Enam Suresi, 91; Araf Suresi, 28 ve daha pek çok ayette tekrarlanır.
- Dini bu yanlış anlayışla değerlendiren bazı cahiliye insanları, bu tavırlarının doğal bir sonucu olarak dinin akılcılıktan ayrı olduğu yanılgısına kapılmışlardır. Oysa Allah'ın Kuran'da bildirdiğine göre akıl, mümin olmanın gereğidir. Müminler sürekli düşünmeye, araştırmaya ve Allah'ın ayetlerini bu yolla görüp tanımaya davet edilirler. İman ve akıl birbiri ile bağlantılıdır; aklı kullanmanın bir sonucu olarak iman edilir, akıl kullanıldıkça iman daha da güçlenir.
- Cahiliye düşüncesi dinde olmayan bazı kuralları varmış gibi göstermekte, helalleri haram yapmakta bir sakınca görmemektedir. Kuran'da, birçok insanın sıkıntısını duyduğu bu mantığın yanlışlığı şu şekilde bildirilmiştir:
De ki: "Allah'ın kulları için çıkardığı ziyneti ve temiz rızıkları kim haram kılmıştır?" De ki: "Bunlar, dünya hayatında iman edenler içindir, kıyamet günü ise yalnızca onlarındır." Bilen bir topluluk için ayetleri böyle birer birer açıklarız. De ki: "Rabbim yalnızca çirkin-hayasızlıkları -onlardan açıkta olanlarını ve gizli olanlarını,- günah işlemeyi, haklı nedeni olmayan 'isyan ve saldırıyı' kendisi hakkında ispatlayıcı bir delil indirmediği şeyi Allah'a şirk koşmanızı ve Allah'a karşı bilmediğiniz şeyleri söylemenizi haram kılmıştır." (Araf Suresi, 32-33)
Ne oluyor ki size, kaçınılmaz bir ihtiyaçla karşı karşıya kalmanız dışında, O, size haram kıldıklarını ayrı ayrı açıklamışken, üzerinde Allah'ın ismi anılan şeyleri yemiyorsunuz? Gerçekten çoğu, bir ilim olmaksızın kendi heva (istek ve tutku)larıyla (kimilerini) saptırıyorlar. Şüphesiz, senin Rabbin haddi aşanları en iyi bilendir. (Enam Suresi, 119)
Ey iman edenler, Allah'ın sizin için helal kıldığı güzel şeyleri haram kılmayın ve haddi aşmayın. Şüphesiz Allah, haddi aşanları sevmez. (Maide Suresi, 87)
- Cahiliyenin oluşturduğu batıl anlayış nedeniyle İslam, bazı kimseler tarafından olduğundan çok farklı tanıtılmak istenmiştir. Oysa İslam akılcılığın, güzelliğin, sevginin, anlayışın, sevecenliğin, merhametin, temizliğin, estetiğin, kalitenin, asaletin hakim olduğu hak dindir. Peygamberler, yaşadıkları dönemlerin en medeni insanlarıdır. Son derece kültürlü ve estetik değerlere sahip kişilerdir. Peygamber Efendimiz (sav) nezaketiyle, estetik zevkinin kalitesiyle, güzelliğiyle, temizliğiyle ve üstün aklıyla tüm müminlere en güzel örnektir. Hz. Süleyman (as) da bu gerçeğin en açık örneklerinden biridir. Sarayı mimari harikalarla, estetik mekanlarla doludur.
Müslüman olmak Allah'a kul olmak ve O'nun verdiği nimetleri O'na şükrederek kullanmaktır. Allah'ı tanımanın ve gerçekten üstün ahlaklı bir insan olabilmenin çabasıdır.
Gerçek Müslüman, kendisini yaratan sonsuz kudret sahibi Allah'ın rızasını arayan, O'nun rızasından başka hiçbir maddi veya manevi karşılık beklentisi içinde olmayan kişidir.
İşte Müslümanlığın tanımlarından biri budur.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder