9 Haziran 2013 Pazar

Düşünen İnsanlar İçin

Canlılardaki İbretler" / Profesyonel Avcılar

Hud Suresi'nin 6. ayeti ile Allah, tüm canlıların "rızık"larını yani yaşamalarını sağlayan besinlerin tümünü Kendisi'nin yarattığını bildirmektedir:
Yeryüzünde hiçbir canlı yoktur ki, rızkı Allah'a ait olmasın. Onun karar yerini de ve geçici bulunduğu yeri de bilir. (Bunların) Tümü apaçık bir kitaptadır. (Hud Suresi, 6)
Balık
1. Balığın yüzgeci kapalı durumdayken   
2. Balık diğer balıkların dikkatini çekmek için yüzgecini açar ve sahte balık ortaya çıkar.
3. Sahte balığın cazibesine kapılarak yaklaşan av fark edemediği avcı için kolay bir yem olur.
İnsan, akıl ve vicdan gözüyle etrafına baktığında, Allah'ın tüm canlıları nasıl "rızıklandırdığını" rahatlıkla görebilir. Yiyip-içtiklerimizin tamamı "yaratılmış" maddelerdir. İçilen su, yenilen ekmek, sebze ve mevyeler, tümü özel bir yaratılışın sonucudur.
Bir meyveyi, sözgelimi bir portakalı düşünürsek... Bu meyve, aslında bir tahta kütlesinden başka bir şey olmayan bir ağacın dalında oluşmuştur. Ağaç, topraktan su ve mineral alacak, bunu güneşten aldığı enerjiyle birleştirecektir. Sonuçta ortaya, yalnızca insanın kullanacağı, insan vücudu için son derece yararlı, son derece lezzetli ve güzel kokulu bir ürün çıkacaktır. Hem de çok estetik ve sağlıklı bir ambalaj içinde.
Ağaç, nasıl olup da böyle bir ürün ortaya çıkarmaktadır? Bu ürün neden insan vücudu için son derece yararlıdır? Neden tüm meyveler tam da yetiştikleri mevsimlere göre gerekli vitaminleri içermektedirler? Neden son derece lezzetlidir, acı da olamaz mıydı? Neden güzel kokuludur, son derece kötü de kokamaz mıydı?
Kuşkusuz ağaç ancak bir tahta kütlesidir ve "kendi kendine" bir meyve üretmesi, hele bunu insan için gerekli özelliklerle donatması söz konusu değildir.
Aynı insan gibi diğer tüm canlıları da Allah rızıklandırır. İlerleyen satırlarda bazı canlıların rızıklarına ulaşmak için kullandıkları çarpıcı ve şaşırtıcı avlanma sistemlerini inceleyeceğiz.
Canlıların besinlerine ulaşabilmek için sahip oldukları sistemleri akıl, mantık ve vicdan ölçüleri içinde değerlendiren bir insan için Allah'ın güç ve kudretini anlamak son derece kolaydır. Bu bölümde yer verdiğimiz her bir hayvan Allah'ın yeryüzünde yaydığı büyük delillerdendir. Örneğin yandaki resimlerde gördüğünüz balığın "avlanma tekniği" hayret vericidir. Bu balık ne avını kovalar ne de kayalar ardına gizlenip avının üzerine atılmayı bekler. Balığın ilk bakışta diğerlerinden bir farkı yok. Ama yüzgecini kaldırır kaldırmaz birdenbire sırtında bir "sahte balık" belirir. Diğer balıklar yüzgecin sahibini fark etmeyip, küçük sahte balığı avlamak için yaklaştıklarında ise avcı balığa oldukça kolay bir yem olurlar...
Acaba bu balık yüzgecine balık görüntüsünü kendi mi vermiştir?Yoksa rastlantılar rastlantılara eklenip balığa tesadüfen böyle bir özellik mi katmışlardır? Elbette böylesine bilinçli bir hareketin ve planın bir balık tarafından yapılabildiğini iddia etmek mümkün değildir. Kuşkusuz canlıların sahip olduğu tüm özellikler karşımıza tek bir gerçeği çıkarmaktadır: Doğada var olan üstün aklın ve tasarımın tek sahibi, Rabbimiz olan Allah'tır.

SIÇRAYAN ÖRÜMCEK

Sıçrayan örümcekBilindiği gibi, örümcekler, avlanmak için bir ağ örer ve buna takılacak hayvanı beklemeye koyulurlar. Buna karşın, sıçrayan örümcek, diğerlerinin tersine, avına kendisi gitmeyi tercih eder. Avına ulaşmak için çok usta bir sıçrayış yapar. Yarım metre ötesinden geçmekte olan bir sineği, sıçrayarak havada yakalayabilir.
Örümcek, şaşırtıcı sıçrayışını, hidrolik basınç ilkelerine dayanan 8 ayağı ile yapar ve saldırı alanındaki avının üzerine bir anda çökerek güçlü kıskaçlarını avına geçirir. Bu atlayış çoğu zaman bitkiler arasındaki karmaşık ortamlarda gerçekleşir. Hayvan, başarılı bir atlayış için en uygun açıyı hesaplamak, yakalamak istediği avının hız ve yönünü de göz önünde bulundurmak zorundadır.
Daha da ilginç olan, avını yakaladıktan sonra ölmekten nasıl kurtulduğudur. Örümcek ölebilir, çünkü avını yakalamak için atlarken doğal olarak kendini de boşluğa atmaktadır ve bulunduğu yüksek mesafeden (çoğunlukla bir ağacın tepesindedir) yere çakılabilir.
Sıçrayan örümcekAma, örümcek böyle bir sonla karşılaşmaz. Çünkü sıçramadan hemen önce salgıladığı ve bulunduğu dala yapıştırdığı iplik, onu yere düşmekten kurtarır, havada asılı tutar. Bu iplik, hem kendini, hem de yakaladığı avını taşıyacak kadar sağlamdır.
Bu örümceğin diğer bir ilginç özelliği kurbanına enjekte ettiği zehirin, yakaladığı hayvanın dokularını sıvı hale getirmesidir. Çünkü örümceğin besini, avının sıvılaşmış dokularından başka birşey değildir.
Kuşkusuz hayvanın sahip olduğu bu özellikler, tesadüflerin ona bir hediyesi(!)değildir. Çünkü hem sıçrama, hem de kendisini düşmekten koruyacak bir ağ yapma yeteneğini aynı anda kazanmış olması gerekmektedir; eğer sıçrayamasaydı, aç kalır ve ölürdü, ağ yapamasa veya ağı yeterince sağlam olmasa bu kez de yere çakılırdı. Hayvanın hem sıçramaya uygun bir vücut yapısı olmalı, hem de kendisini ve avını taşıyabilecek güçte bir halat salgılayabileceği sistemi olmalıdır.
Kaldı ki örümcek sadece iplik üreten ve sıçrayan bir mekanizma değil, komple bir canlıdır ve tüm özellikleriyle aynı anda var olmak zorundadır. Biri sonraya kalamaz. Örneğin sindirim sistemi tamamlanmamış bir örümcek düşünebilir misiniz?...
Sıçrayan örümcek

SIÇRAYAN ÖRÜMCEK 360 DERECEYİ DE AYNI RAHATLIKLA GÖRÜR

Sıçrayan örümceğin son derece ilginç bir başka özelliği ise, görme yeteneğidir. İnsan da dahil olmak üzere çoğu yaratık, sahip oldukları iki göz ile yalnızca belirli bir alanı görebilir, arkalarını ise hiç göremezler. Oysa sıçrayan örümcek, kafasının üzerindeki dört çift özel gözle, arkasındakiler dahil etrafındaki herşeyi görebilir. Bu gözlerin iki tanesi kafanın ortasından test tüpleri biçiminde ileri uzanmıştır. Bu iki büyük göz, yuvalarının içinde sağa-sola ve yukarı-aşağı hareket edebilir. Kafanın yanındaki diğer dört göz ise görüntüyü tam olarak algılayamaz, ancak etraftaki her hareketi fark edebilir. Bu, örümceğe arkasını görme imkanı verir.
Örümceğin görüş alanını gösteren çizim. (sağda yuuvarlak resim)
Sıçrayan örümcek
Sıçrayan örümceğin gözlerinin birbirinden bağımsız görebilme yeteneği, hayvanın, cisimleri daha çabuk algılayabilmesini sağlar. Resimlerde siyah olan göz kameraya, açık olan göz başka bir yere bakmaktadır. Acaba neden diğer benzerleri iki gözlüyken, sıçrayan örümcek sekiz gözlüdür ve görüş açısı 360 derecedir?
Elbette hayvan, böyle olmasının kendisi için daha faydalı olacağını "düşünmüş" de, kendine ilave gözler imal etmemiştir. Ya da bu gözler tesadüfen meydana çıkmamıştır. Örümceği tüm bu özelliklerle birlikte Allah yaratmıştır.

KARINCALARIN KAMUFLAJ TEKNİĞİ

Karınca
Üstteki resimde ne gördüğünüz sorulsa, doğal olarak, "yaprağın altında ve üstünde birkaç karınca var" dersiniz.
Karınca
Yukarıda iki karınca bir de sıçrayan örümcek var. Hangisinin karınca, hangisinin örümcek olduğunu anlayabilmek için, karıncaların bacaklarını saymak yeterli olacaktır.
Oysa resimdekilerden yaprağın altında olan, canlı karıncaları avlayabilmek için pusuda bekleyen bir sıçrayan örümcektir. Sıçrayan örümceğin bu türü, karıncalara o denli benzer ki karıncalar bile onu kendilerinden sanarlar.
Karıncayla örümceği ayırt eden tek özellik bacak sayılarıdır. Örümcek 8 bacaklı, karınca ise 6 bacaklıdır.
Sıçrayan örümcek, kolayca tanınmasını sağlayacak bu "açığı" gidermek için, öndeki iki bacağını daha da öne uzatır ve havaya kaldırır. Bu sayede, bu iki bacağı aynen karıncaların antenlerine benzer.
Ama kamuflaj bundan ibaret değildir. Hayvanın, bir de kendisini karınca gibi gösterecek bir göz motifine ihtiyacı vardır. Çünkü kendi gözleri, karıncanınki gibi büyük ve siyah bir nokta şeklinde değildir. Ama, yaratılışındaki bir özellik, bu sorunu çözer. Başının iki yanında iki büyük siyah benek vardır. Bu iki benek, aynı karınca gözlerine benzer. (Üstteki resimde yaprağın altında duran örümceğin kafasının yanındaki beneklere dikkat ediniz.)
Su fışkırtan balık

BALIĞIN SU TABANCASI

Bu balık ağzına doldurduğu suyu, su üzerine sarkmış olan dallardaki böceklere püskürtüyor. Böcek, basınçlı su nedeniyle düşüyor ve balığa kolay bir yem oluyor.

Burada dikkat edilmesi gereken nokta, balığın bu saldırıyı gerçekleştirirken başını sudan hiç çıkarmaması ve su altından böceğin yerini doğru olarak tespit edebilmesidir.

Bilindiği gibi su içinden bakıldığında dışarıdaki cisimler -ışığın kırılması nedeniyle- bulundukları yerden farklı bir yerde gözükürler. Dolayısıyla, su içinden dışarıyı "vurmak" için, ışığın suda hangi açıda kırıldığını bilmek ve "atış"ı da bu açı farkına göre yapmak gerekir.

Ama bu balık, yaratılışı gereği, bu sorunun üstesinden gelir ve her defasında tam isabet kaydeder. Balığa bu hesaplama yeteneğini veren Yüce Allah'tır.
Gerçekten, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde ve Allah'ın göklerde ve yerde yarattığı şeylerde korkup-sakınan bir topluluk için elbette ayetler vardır.(Yunus Suresi, 6)

ÇINGIRAKLI YILAN

Bu yılan türünün başının ön kısmındaki yüz çukurlarında bulunan ısı algılayıcılar, çevresindeki avın vücut sıcaklığının neden olduğu infrared ışınını saptar. Bu saptama, ortam sıcaklığındaki 1/300'lük bir derece artışını tespit edebilecek kadar hassastır. Yılan, koku alma organı olan çatal dilinin yardımıyla, koyu karanlıkta yarım metre ilerisinde yere çömelmiş hareketsiz bir sincabın durduğunu anlayabilir. Avının yerini hatasız tespit eden yılan önce ona sessizce sokulur, saldırı mesafesine girer, ardından boynunu yay gibi gerer ve avının üzerine büyük bir hızla atılır. Bu sırada 180 derece açılabilen güçlü çenesindeki dişlerini avına geçirmiştir bile.
Çıngıraklı yılan
Tüm bunlar, bir otomobilin yarım saniye içinde sıfırdan 90 km/saat hıza erişmesi ile eşdeğer bir süratte olup biter. Yılanın, avını etkisiz hale getirmek için kullandığı en büyük silahı olan 'zehir dişleri'nin uzunluğu 4 cm kadardır. Bu dişlerin içi oyuktur ve zehir bezlerine bağlıdır. Bez kasları, yılan ısırdığı anda büzülür ve zehiri önce diş kanalına, oradan da avın cilt altına basınçla püskürtürler. Yılan zehiri, ya avın, merkezi sinir sistemini felce uğratır ya da kanını pıhtılaştırarak ölümüne neden olur. Bazı yılanların 0.028 gramlık zehiri, 125.000 fareyi öldürecek kadar güçlüdür. Zehir, avın yılana bir zarar vermesini engelleyecek kadar çabuk etki eder. Artık yılanın yapacağı iş, felce uğramış avını son derece esnek olan ağzıyla yutmaktır.
Yılan
Yılanlar çene kemiğine sahip olmadıklarından ağızlarını diledikleri kadar çok açabilmektedirler. Yukarıdaki fotoğraflarda kendisinden oldukça büyük olan yumurtayı yılanın nasıl kolayca yediği görülmektedir. Av, başından başlanarak, yavaş yavaş bir bütün şeklinde yutulup sindirilir.
Yılan
Çölde yaşayan bu yılan kumun üzerinde oldukça seri biçimde hareket edebilmektedir. Yılan göğüs kaslarını aşamalı olarak kasarak vücudunu S şeklinde hareket ettirir.
Hareketinin başında vücudunu bir kıvrım halinde büker ve kafasını kaldırarak havada tutar. Bu hareketi sağlayan kasılma kuyruğa doğru ilerlerken, hayvanın kafası ileride yere değer. Bu arada kasılma hareketi kuyruk kısmına gelir. Başlayan yeni bir dalga kuyruğun kumdan kaldırılarak başın hizasına gelmesini sağlar. Böylece yılan ortalama 45 derecelik eğime sahip birbirine paralel izler bırakarak öne doğru ilerler. Bu hareket sırasında yılanın sadece iki noktası kuma değer. Bu ilerleyiş şekliyle yılanın, korkunç derecede ısınmış kuma en az şekilde temas ederek vücudunun kavrulması engellenmiş olmuş olur.
Yılanın zehirli oluşu herkesçe bilinen bir konu olduğundan, hemen hiç kimse bunun nasıl olabildiği üzerinde düşünmez. Oysa, bir hayvanın başka bir hayvanı zehirleyerek öldürme gibi bir "teknoloji"ye sahip olması, gerçekten de şaşırtıcı ve olağanüstüdür.
Allah'ın varlığını inkar etmekte diretenler, yılanın nasıl böylesine olağandışı bir yeteneğe sahip olduğunu açıklayamazlar elbette. Çünkü yılanın ağzında yer alan zehir sistemi, son derece karmaşık ve hesaplı bir sistemdir. Bu sistemin işlemesi için hayvanın içleri oyuk özel "zehir dişleri" olması, bu dişlere bağlı zehir bezleri olması, bu bezlerin içinde düşmanlarını anında felç edecek kadar güçlü bir zehirin oluşması ve hayvan avını soktuğu anda bu sistemi çalıştıracak bir refleksin ortaya çıkması gerekir. Bu çok parçalı sistemin tek bir parçası dahi olmasa, sistem çalışmaz. Bu da yılanın avlamak için seçtiği hayvanlara yem olmasıyla sonuçlanacaktır. Hayvanın ısı değişikliklerini ve kokuları algılamadaki olağanüstü yetenekleri de karşı karşıya olduğumuz dizaynın ne denli detaylı olduğunu gösterirler.
Ortada alışılmışın dışında ve ancak "mucize" terimiyle ifade edilebilecek olağanüstü bir olay vardır. Doğanın ise, "doğaüstü" olan mucizeyi yaratması gibi bir durum söz konusu olamaz. Doğa, çevremizde gördüğümüz düzenin tümüne konulmuş bir isimdir. Bu düzeni kuran da elbette bu düzenin kendisi değildir. Doğa kanunları Allah'ın koyduğu ve yarattıkları arasındaki ilişkileri düzenleyen kanunlardır. Kavramları doğru tanımlamak gerçekleri ortaya çıkarır. Kavramları karıştırmak ise inkar edenlerin bir özelliğidir. Bunu da gerçekleri örtbas etmek, değiştirmek amacıyla yaparlar.
Ateş balığı

ATEŞ BALIĞI

Göz alıcı renklere sahip bu balık, küçük balıkları kayalık veya mağara biçimindeki yerlerde sıkıştırdıktan sonra, göğüs yüzgeçlerini bir ağ gibi kullanarak balıkların kaçış yollarını kapatır. Kaçmaya çabalayan balıklar bu kez ateş balığının zehirli dikenleriyle tanışırlar. Ateş balığının son derece kuvvetli olan zehiri anında etkisini göstererek kurbanın ölümüne neden olur.
 
Akrep
 
Olta balığı

OLTA BALIĞI

Bu balık avlanmak istediğinde, kafasından çıkan uzantıyı bir olta gibi salar ve beklemeye başlar. Bu uzantıyı küçük bir balık zannederek yaklaşan diğer balıklar birdenbire ortaya çıkan avcıya yem olmaktan kurtulamazlar. Balığın kendi kendine vücudunda bir olta var edecek bir yeteneğe sahip olmadığını kesindir. Böyle bir olay, "tesadüfen böyle olmuş" gibi anlamsız bir açıklama ile de geçiştirilemez.
 
Balıkla beslenen kuş
Balıkla beslenen bu kuşun avlanmak için kullandığı yöntem de son derece hayret vericidir.
Kuş, önce balıklar için bir yem bulur. Su kenarına kadar ağzında getirdiği yemi suya bırakır ve sabırla beklemeye koyulur.
Yemin etrafına toplanan küçük balıklar herşeyden habersiz beslenmeye başladığında kuş, ani bir hareketle balıkları avlar.
Bu taktiği kuşa ilham eden herşeyin hakimi olan Allah'tır.
Kuş balıklara yem getiriyor... (1. resim)
Yemi suya bırakıyor ve beklemeye başlıyor... (2. resim)
Balıklar yemin etrafında toplanıyorlar... (3. resim)
Ve kuş balıkları avlıyor... (4. resim)
 
Kamuflaj
Kamuflaja uygun olarak yaratılmış dış görünümleri, kimi hayvanlara avlanma konusunda büyük avantaj sağlamaktadır. Örneğin kumun içinde gizlendiğinde üstteki yılanı fark etmek mümkün değildir. Bu şekilde bekleyen yılan için, kendisini fark etmeden burnunun dibine kadar giren avını yakalamak oldukça kolay olmaktadır.
 
Hayvanlarda kamuflaj
Kamuflaj yeteneği ile yaratılmış bir başka hayvan da "stargazer" adlı balıktır. Balık, denizin dibindeki kumların altına kendini tamamen gömerek gizler. Balığın ağzının üstünde dişe benzer saçaklı bir yapı bulunur. Dişe benzeyen ve kumlardan ayırt edilemeyen bu organ sayesinde kumun altında rahatlıkla nefes alır. Bir av gelene kadar tuzakta bekler, avı kendine yaklaştığında ani bir hareketle kumun arasından fırlar ve onu yakalar.
 

USTA BİR AVCI: BUKALEMUN

Bukalemun
DİL: 
Bukalemunun dili ağzının içinde bir akordeon gibi katlanmıştır. Dilinin ortasında ucu sivri bir kıkırdak vardır. Dilin ucundaki dairesel kaslar kasılınca, dil dışarı fırlar. Ayrıca dil, yapışkan bir sıvı ile kaplıdır. Avına yeteri kadar yaklaştığında bukalemun ağzını açar ve dilini hızla avının üzerine fırlatır. İç içe geçmiş kaslar sayesinde yapışkan dil, hayvanın uzunluğunun 1,5 katı mesafeye kadar ulaşır. Bukalemunun dilinin avı yakalayıp geri çekilme süresi ise sadece 0.1 saniyedir.
Hayvanlarda kamuflaj
 
Hayvanlarda kamuflaj
KAMUFLAJ: 
Bukalemun kamuflaj konusunda kuşkusuz ilk akla gelen hayvandır. Bukalemun üstünde bulunduğu zemine göre renkten renge girer.
Yandaki resimde kısa bir süre için bukalemunun sırtına bırakılan eğreltiotunun, hayvanın derisinde bıraktığı iz görümektedir Buna yol açan tepkimelerde, hem ışık hem de ısı değişimlerinin rolü olduğu düşünülmektedir. Gerçekte bukalemun, kendisine büyük avantaj sağlayan bu renk değiştirme yeteneğinin farkında bile değildir. Vücudu, o herhangi bir şey yapmadan, kendiliğinden, dokunduğu ortamın rengini alacak şekilde yaratılmıştır.
 
Hayvanlarda kamuflaj - Kaplan
Otlar arasında mükemmel derece kamufle olmuş bu kaplan, çevikliği, güçlü çenesi, pençeleri, sürati ve gücüyle tam bir avcı olarak yaratılmıştır. Kaplanın diğer bir özelliği de pusuda avını izlerken rüzgarı kesinlikle arkasına almamasıdır. Çünkü arkasından esecek rüzgar kendi kokusunu avına taşıyacak ve fark edilmesine sebep olacaktır.
 


FARKLI BİR AVCI: VENÜS BİTKİSİ

Venüs bitkisiBitkiler arasında avlananlar, et ile beslenenler vardır. Birbirinden şaşırtıcı yöntemlerle avlanan bitkilerden biri ise Venüs bitkisidir.
"Venüs", üzerinde dolaşan böcekleri yakalar ve bunlarla beslenir. Bu bitkinin avlanma sistemi son derece karmaşıktır. Çeşitli bitkiler etrafında gezinerek kendine yiyecek arayan bir sinek, birdenbire oldukça cazip bir bitki ile, yani venüsle karşılaşır. Bir çanağı kavramış ellere benzeyen bu bitkiyi cazip kılan şey, yapraklarının dikkat çekici kırmızı rengi ve daha da önemlisi, bu yaprakların çevresindeki bezlerden salgılanan şeker kokulu salgıdır. Kokunun dayanılmaz cazibesine kapılan sinek fazla tereddüt etmeden bu ilginç bitkinin üzerine konar. Yiyecek kaynağına doğru ilerlerken bitki üzerindeki zararsız görünümlü tüylere de ister istemez dokunur. İşte bunun üzerine bitki aniden kapanıverir. Sinek, ansızın üzerine sımsıkı kapanan bir çift yaprağın arasında sıkışıp kalır. Venüs bitkisi biraz sonra "et eritici" sıvısını salgılamaya başlayacak ve kısa bir süre içinde sineği bir tür pelteye dönüştürecek, sonra da emerek tüketecektir.
Venüs bitkisi
Bitkinin sineği yakalamaktaki hızı son derece etkileyicidir. Bitkinin kapanma hızı, insan elinin maksimum kapanma hızından daha fazladır (eliniz açıkken ortasına konan bir sineği yakalamayı denerseniz, büyük olasılıkla başaramazsınız, ama bitki bu işi başarabilmektedir). Peki kasları, kemikleri olmayan bir bitki nasıl olup da böyle ani bir hareket yapabilmektedir?
Araştırmalar venüs bitkisinin içinde elektriksel bir sistem olduğunu ortaya koymuştur. Sistem şöyle çalışır: Bitkinin tüycüklerinde sineğin çarpmasıyla oluşan mekanik etki, tüycüklerin altındaki alıcılara iletilir. Eğer mekanik itme yeterince güçlüyse, alıcılardan tıpkı bir havuzdaki dalgalar gibi tüm yaprak boyunca elektriksel sinyaller yollanacaktır. Sinyaller yaprakları ani bir biçimde hareket ettiren motor hücrelere ulaşır ve sineği yutacak mekanizma harekete geçer.
Bitkinin uyarı sisteminin yanında, yapraklarının kapanmasını sağlayan mekanik sistem de son derece mükemmel bir yaratılıştadır. Bitki içindeki hücreler elektriksel uyarı alır almaz bünyelerindeki su dengelerini değiştirirler. Yaprakların oluşturduğu kapanın iç tarafındaki hücreler bünyelerindeki suyu bırakıp çökerler. Bu olay havası alınmış bir balonun sönmesine benzer. Kapanın hemen dışındaki hücreler ise aşırı su alarak şişer. Böylece insanın kolunu hareket ettirmesi için bir kasın gevşerken ötekinin kasılmasına benzer şekilde, kapan kapanır. İçerde hapsolan sinek ise her çırpınmasında tüylere tekrar tekrar değerek, elektriksel itmenin tekrar oluşumuna ve dolayısıyla da yaprağın daha sıkı kapanmasına neden olmaktadır.
Venüs bitkisi
Sinek tüyleri titreştiriyor ve reaksiyon başlıyor...
Kimyasal reaksiyonlarla oluşan elektriksel uyarılar yaprağa yayılıyor...
Ve çiçek sineği avlıyor!
Bu arada kapanın yüzeyindeki hazım bezleri de uyarılmaktadır. Uyarı sonucunda bezler sineği yavaşça eritecek sıvıyı salgılamaya başlarlar. Böylece bitki, protein bakımından hayli zengin bir çorba haline gelen sineğin peltesini kullanarak beslenir. Sindirimin sonunda ise, tuzağın kapanmasını sağlayan mekanizma tersine işleyerek kapanın açılması sağlanır.
Ayrıca sistemin bir ilginç özelliği daha vardır: Tuzağın harekete geçmesi için tüylere üst üste iki kez dokunulması şarttır. İlk dokunma elektrik potansiyelini oluşturmakta fakat tuzak kapanmamaktadır. Tuzak ancak ikinci bir dokunmayla elektrik potansiyelinin belirli bir boşalma düzeyine ulaşması sonucu kapanmaktadır. Sinek tuzağı bu çift hareketli mekanizma sayesinde gereksiz yere kapanmaz. Örneğin bitkinin içine bir yağmur damlasının düşmesi durumunda kapan harekete geçmez.
Sundew tüyleri
Sundew'in Tüyleri

Bu bitkinin yaprakları uzun kırmızı tüylerle doludur. Bu tüy lerin ucu, böcekleri kendine çekecek koku içeren bir sıvı ile kaplıdır. Sıvının bir başka özelliği ise son derece yapışkan olmasıdır. Kokunun kaynağına yönelen böcek, bu yapışkan tüylere takılır. Böcek kurtulmak için debelendikçe, tüyler hayvanı daha iyi kavrayacak şekilde bükülmeye başlar. Kıpırdayamaz hale gelen böcek protein parçalayıcı salgı içinde hazmedilir. Bitkinin hareket sistemi Venüs bitkisininkine benzemektedir. Tepesinde ve sapındaki tüycükler titreşir ve diplerinde oluşan elektriksel uyarılar reaksiyonu başlatır.
Şimdi bu etkileyici avlanma sistemi üzerinde düşünelim. Bitkinin avını yakalayabilmesi ve sindirilebilmesi için tüm sistemin var olması gereklidir. Bir parçanın bile eksikliği bitki için ölüm demektir. Örneğin; yaprak içindeki tüyler olmasa böcek içerde gezmesine rağmen reaksiyon hiçbir zaman başlayamayacağından bitki kapanamayacaktır. Veya kapanma sistemi olsa ancak böceği sindirecek salgılar olmasa, tüm sistem boşa gidecektir. Bitki sinekleri cezbedecek bir koku salgılamasa, bu kez kapan kendisine av bulamayacaktır.
Bir fare kapanı gördüğünüzde, bunun bir tasarım örneği olduğunu bilirsiniz. Çünkü hassas mekanizmanın her parçası, fareyi yakalamak için özel olarak ayarlanmıştır. Sinek yakalayan bu bitki ise, bir fare kapanından çok daha karmaşık ve ince bir tasarımdır.
Ortada öyle büyük bir tasarım ve kusursuz bir planlama vardır ki, bunun sahibinin hem venüs bitkisini, hem de tüm doğayı yaratmış olan Allah olduğu apaçık bir gerçektir.
Allah, herşeyin Yaratıcısıdır. O, herşey üzerinde vekildir. (Zümer Suresi, 62)

Dağ manzarası