"Canlılardaki İbretler" / Şaşırtıcı Mimarlar
Kitabın önceki sayfalarında, bal arılarının olağanüstü özelliklerini incelemiştik. Arı kolonisinin, büyük bir mühendislik harikası sayılan kovanı nasıl inşa ettiğini, kovanın inşasında çok ince ve hassas hesapların kullanıldığını görmüş ve insanların bile başarmakta zorlanacağı işlemlerin arılar tarafından otomatik olarak yapıldığını belirlemiştik.
Arılar, konuyu incelerken de vurguladığımız gibi, bu olağanüstü zor işi, insanlardan daha zeki olduklarından değil, kendilerine öyle "vahyedildiği" için yaparlar. Aksi halde, binlerce bilinçsiz hayvanın, tek bir merkezden kontrol gerektiren o denli zor ve karmaşık bir işlemi başarmaları mümkün olamazdı.
Ama doğadaki kusursuz mimarlar, yalnızca arılar değildir. İlerleyen sayfalarda, yine arılarınki kadar zor ve karmaşık "inşaat" işlerini büyük bir ustalıkla başaran hayvanlara göz atacağız. Bu hayvanlar da, aynı arılar gibi kendilerine "vahyedilen" bilgiyi kullanarak, yaratılışlarında kendilerine verilen bazı ilginç özelliklerin yardımıyla mimari harikalar meydana getirirler.
Doğadaki kusursuz mimarlardan akla ilk gelen kunduzlardır. Bu hayvanlar, yuvalarını durgun bir göletin içinde yaparlar. Ancak bu göletin özelliği, kunduzların dere üzerinde inşa ettikleri bir baraj ile suni olarak oluşturulmuş olmasıdır.
![]() |
![]() |
![]() |
Kunduzun yaratılışı, yapacağı inşaat işi için özel tasarımlarla doludur.
Hayvanın en önemli aleti, dişleridir. Yaptığı barajı, dişleriyle kemirip-kestiği ağaç dallarıyla inşa eder. (Üstteki resimde kunduzun dişleri ile kemirdiği bir ağaç görülüyor.) Doğal olarak da, dişleri sürekli yıpranır, aşınır, sık sık da kırılır. Eğer bu iş için özel bir sistemle donatılmış olarak yaratılmasaydı, hayvan kısa sürede dişlerini yitirebilir ve aç kalarak ölebilirdi. Ancak, dediğimiz gibi, hayvanın bu problemi, en baştan çözülmüştür. Çünkü ağaçları kemirmek için kullandığı dört tane ön dişi, hayvanın hayatı boyunca sürekli büyür. Acaba dişler nasıl olmuştur da böyle bir özelliğe sahip olmuşlardır? Kunduz, dişlerinin kırıldığını görünce, onları uzatmaya mı karar vermiştir? Yoksa, tesadüfen, ilk barajı yapan kunduzun dişleri uzamaya mı başlamıştır? Açıktır ki, hayvan, böyle bir özellikle yaratılmıştır. Bunun özel bir yaratılış olduğu, arka dişlerin boyunun sabit kalmasından da anlaşılmaktadır. Çünkü eğer hayvanın bütün dişleri sürekli olarak uzasaydı, aşınmayla karşılaşmayan arka dişler, aşırı büyüyecek, hayvanın çenesini zorlayacak, ağzı kullanılmaz hale gelecekti. Ama yalnızca öndeki dört diş uzamaktadır: Yani ağaç kemirirken kullandığı dişler... Kunduzun dişlerinden başka pek çok organı özel olarak yaptığı işe uygun şekilde yaratılmıştır. Su altında çalışırken gözün zarar görmesini engelleyen şeffaf perdeler, burnuna ve kulak içlerine su kaçması engelleyen özel kapakçıklar, su içinde bir balık gibi hareket etmesini sağlayan taraklı arka ayaklar, ayrıca yassı, geniş ve sert bir kuyruk hayvanın yaratılıştan sahip olduğu ayrıcalıklardır.
Yukarıdaki resimlerde kunduzların yaptıkları yuva ve yuvayı korumak için kurdukları set görülüyor.
|

Kunduzun, inşa ettiği baraj, suyun önünü tam 45 derecelik bir açıyla keser. Yani hayvan barajını, dalları suyun önüne rastgele atarak değil tamamen planlı bir şekilde inşa etmektedir. Burada ilginç olan günümüz hidroelektrik santrallerinin tümünün bu açıyla inşa edilmesidir. Kunduzlar, bunun yan ısıra, suyun önünü tamamen kesmek gibi bir hata da yapmazlar. Barajı istedikleri yükseklikte su tutabilecek şekilde inşa eder, fazla suyun akması için özel kanallar bırakırlar.
TERMİTLERİN GÖKDELENLERİ

Yuvanın yapı malzemesi işçilerin salyalarını toprakla karıştırarak yaptıkları, sert ve dayanıklı bir harçtır. Termitlerin yapı sanatının en olağanüstü özelliği ise, koloniye düzenli hava ve şaşılacak bir sabitlikte ısı ve nem sağlamasıdır. Topraktan yaptıkları gökdelenlerin kalın ve sert duvarları, yuvanın iç kısmının dışarıdaki sıcaktan uzak tutulmasına yarar. Hava çevirimi için yuvanın iç duvarları boyunca uzanan özel koridorlar yaparlar. Diğer taraftan gözenekler havayı sürekli filtre eder.
Orta boydaki bir yuvanın sakinlerinin ihtiyaç duyduğu oksijen için, her gün 1500 lt hava gereklidir. Eğer bu hava doğrudan doğruya içeri alınırsa, yuvada oluşan ısı termitler için son derece tehlikeli boyutlara çıkacaktır. Ancak termitler başlarına geleceği biliyormuşçasına bunun tedbirini almışlardır.
Aşırı ısınmaya karşı yuvanın altına nemli mahzenler yaparlar. Büyük Sahra'da yaşayan türler ise zemininin 40 metre kadar aşağısına bir su cetveli kazıp, yukarıdaki yuvaya suyun buharlaşarak ulaşmasını sağlar. Gökdelenin kalın duvarları ise içerdeki nemin korunmasına yardımcı olur.
Sıcaklık kontrolü de nem gibi büyük hassasiyetle yapılır. Dıştaki hava, yuvanın yüzeyine yapılmış ince kanallardan geçerek nemli mahzenlere girer ve buradan yuvanın en üstündeki bir hole uzanır; orada hava, böceklerin bedenleriyle temas edip ısınarak yükselir. Böylece basit bir fiziksel ilke yoluyla, koloni işçilerinin sürekli olarak denetlediği bir hava dolaşımı sistemi sağlanmış olur.
Ayrıca yuva dışında, su baskınlarına karşı eğimli bir dam ve oluklar göze çarpar. Görme yeteneğinden yoksun, bir milimetreküpten bile küçük bir beyine sahip olan bu canlılar, bu kadar karmaşık bir inşaatı nasıl başarmaktadırlar?
Termitlerin yaptığı bu iş, açıktır ki, hayvanlar arasındaki kollektif bir çalışmanın sonucudur. Çünkü "hayvanlar birbirlerinden bağımsız tüneller kazıyorlar da, bunlar tesadüfen birbirine uygun çıkıyor" demek yalnızca bir safsatadır. Ama bu noktada şöyle bir soruyla karşılaşıyoruz: Hayvanlar bu karmaşık işi yaparken birbirleriyle nasıl uyum içinde çalışabilmektedirler? Bu tür bir inşaat insanlar tarafından yapıldığında, inşaatın bir mimar tarafından önceden çizildiğini, sonra planlarının işçilere dağıtıldığını ve tüm inşaatın bir şantiyede organize edilip düzenlendiğini biliyoruz. Ama aralarında bu tür bir iletişim olmayan, üstelik bir de kör olan termitler, nasıl böyle dev bir inşaatı uyum içinde başarmışlardır?
![]() |
![]() |
Boyları birkaç santimi geçmeyen termitler hiçbir araç-gereç kullanmadan yüksekliği 4.5 metreye ulaşan gökdelenler yapabiliyorlar. Bu görkemli yuva, içinde yaşayan ve sayıları bir milyonu aşan termit kolonisini düşmanlarından ve dışarıdaki elverişsiz yaşam koşullarından mükemmel bir biçimde koruyor.
|
Konuyla ilgili yapılmış olan bir deney, yukarıda sorduğumuz soruya cevap bulunmasını kolaylaştırmıştır.
Deneyde, inşasına başlanan bir termit evi, daha ilk aşamada ikiye ayrılmıştır. İnşaat boyunca iki grup termitin birbirleriyle temasları engellenmiştir. Sonuç oldukça şaşırtıcıdır. Ortaya iki ayrı yuva değil, bir yuvanın iki parçası çıkmışır. Parçalar biraraya getirildiğinde, yapılan tüm kanal ve yolların birbirini tuttuğu görülmüştür.
Bu olay nasıl açıklanabilir? Öncelikle, termit evinin, bütün olarak inşası hakkında gerekli olan bilginin bütün termitlerde var olmadığı açıktır. Birey olarak bir termit dahil edildiği sürecin ancak bir kısmını bilebilir. Bu nedenle tüm bilgilerin korunduğu yerin termitler topluluğu olduğu sonucuna varabiliriz. Bu durumda biz bilgiden, daha doğrusu büyük bilgiden bahsedebiliriz. Böyle bir bilgi ancak aynı türe ait bireyler topluluğunun söz konusu edilmesi halinde var olur. Kaldı ki bu örnek tek değildir. Örneğin çekirgeler, topluca uçtukları zaman çoğunlukla belirlenmiş bir yöne uçarlar. Şimdi bu topluluktan bir çekirgeyi ayırıp kapalı bir kutuya koysak, hareket yönünü o anda kaybeder ve panik içinde her tarafa uçmaya çalışır. Eğer bu kutuyu uçan oğulun ortasına koysak kutunun içindeki çekirge birdenbire doğru olan istikameti bulur ve şimdi ancak bir yöne, yani oğulun uçtuğu yöne süratle uçmaya başlar!
![]() |
Kısacası, ferdi organizmaların toplu olarak meydana getirdikleri eserlere ve organizasyona ait bilgi, ancak topluluk düzeyinde ortaya çıkar. Bireylerde ayrı ayrı mevcut değildir. Bir başka deyişle, termit ve arı gibi kollektif "inşaat"lar yapan hayvanlar, bireysel olarak ne yaptıklarının farkında değillerdir. Ancak hepsinin ötesinde, hepsini kontrol eden ve hepsinin yaptığı işi biraraya getirerek mükemmel sonucu var eden bir başka akıl vardır.
Kuran'da bal yapımının arılara "vahyedildiği"nin bildirildiğini önceki sayfalarda incelemiştik. Aynı şey termitler ve diğer bütün hayvanlar için de söz konusudur.
Kuşkusuz, bu mükemmel işlemler, hayvanlara "öğretilmiş", hayvanlar, bu işi yapacak şekilde programlanmışlardır. Çünkü yaptıkları inanılmaz inşaatı, insanlar ancak yıllarca mimari eğitimi gördükten sonra ve pek çok teknik alet kullanarak gerçekleştirebilirler. İnsan gibi akıl ve bilinç sahibi olmayan bu canlıların, bu işi yapacak şekilde özel olarak yaratıldıkları ve böylece kendilerini Yaratanın sonsuz bilgi ve gücünü göstermeye aracı oldukları apaçık ortadadır.
Yaptıkları büyük mimari harikaların sonucunda, övülmeye ve hayran olunmaya layık olan, kuşkusuz bu küçük yaratıklar değil, onları bu yetenekle var edip-yaratan Allah'tır.
GÖKDELEN İÇİNDE TARIM
![]()
Ancak, bu mantarlar, normal yaşamsal faaliyetleri sonucu, termitlerin sağladığı sıcaklık dengesini bozacak şekilde ısı yayarlar. Bu aşırı ısı artışını termitlerin mutlaka dengelemeleri gerekmektedir. Termitler, hem kendilerinin meydana getirdiği ısıyı, hem de yuva içindeki bahçedeki mantarların metabolizmalarından açığa çıkan ısıyı uzaklaştırmak için ilginç yollara başvururlar. Oluşan sıcaklık yuvadaki ana kuleye (bacaya) doğru yükselir. Hava dolaşarak duvarlara yakın küçük kanallar boyunca yan bacalara geçer. Burada oksijen içeri alınıp, kendilerinin ve mantarların çıkardığı karbondioksit geri verilir. Bundan dolayı bir termit yuvası bütün koloni için dev bir ciğer gibi çalışır. Hava kılcal kanal sistemi boyunca ilerledikçe serinler.
Sonuçta; devamlı serin ve oksijence zengin hava, dakikada yaklaşık 12 cm kadar hızla içeri girer ve böylece içerdeki sıcaklık devamlı olarak 30 derecede sabit kalır.
Resimde termitlerin mantar bahçesi görülüyor.
|
DOKUMACI KARINCALAR
Dokumacı karıncalar Afrika'nın yağışlı ormanlarında yaşarlar. Bu karıncaların özelliği yuvalarını diğer hemcinsleri gibi toprak altında değil de ağaçların tepelerinde yaprakları kullanarak yapmalarıdır.
Dokumacı karıncalar Afrika'nın yağışlı ormanlarında yaşarlar. Bu karıncaların özelliği yuvalarını diğer hemcinsleri gibi toprak altında değil de ağaçların tepelerinde yaprakları kullanarak yapmalarıdır.
| |||
![]() | |||
Karıncalar ilk aşamada yerleşmeyi planladıkları ağaç üzerine dağılırlar. (üstte solda) Ağacın yuva yapacakları bölgesini tespit ettikten sonra süratle işe koyulurlar. Kullanacakları yaprakları kenarlarından bükerler. Yaprakları biraraya getirmek için, birbirlerine kenetlenerek asma köprüler oluştururlar (üstte sağda ve altta).
Zincirin en başındaki, yaprağı ucundan yakalar ve kendine kenetlenen ikinci karıncaya uzatır. Bu nakil işlemi, yaprak ucunun en son karıncaya ulaşmasına ve iki yaprağın üst üste gelmesine kadar sürer.
| |||
| |||
![]() | |||
LARVADAN DİKİŞ MAKİNESİ OLUR MU?
Birkaç karınca ayak ve ağızlarıyla yaprakların kenarlarını tutarken diğerleri de kuluçka yuvasından yarı gelişmiş larvalar getirir. Larvalar ağız salgılarıyla birlikte mekik vazifesi görecektir. Yetişkin karıncalar larvaları yaprak kenarlarına bastırınca larvaların ağ salgı bezleri çalışmaya başlar. Karıncalar yapraklar birbirine sımsıkı tutununcaya kadar larvaları bir dikiş iğnesi gibi ileri getirip götürürler. | |||
Dışarıdan gelecek saldırılar da göz önüne alınarak yapılan yuva bazen üç ağaca yayılacak kadar büyük olur. Yuva her türlü ihtiyaca cevap verebilecek şekilde hazırlanmıştır. Özel çocuk odalarından, gözetleme kulelerine kadar birçok bölüm vardır.
|