8 Haziran 2013 Cumartesi

Düşünen İnsanlar İçin

''İnsan'' / Savunma Sistemimiz

Virüs
Bedenimizi koruyan ilk savunma hattını deri oluşturur. Deri üzerinde bir çizik veya yara açıldığında ise, vücut için tehlike başlamış demektir. Virüs ve bakteriler buradan içeri kolaylıkla girebilirler. Böyle bir yara oluştuğunda "fagosit" olarak adlandırılan "virüs ve bakteri düşmanı" hücreler, hızla olay yerine gelerek dışarıdan vücuda sızan mikroorganizmaları yutmaya çalışırlar. Diğer taraftan yabancı maddelerin vücuda girişinin durdurulabilmesi için derideki yara onarılmaya başlanmıştır bile.
Bilindiği gibi ülkelerin varlıklarını sürdürebilmeleri için en fazla önem vermek zorunda oldukları konu savunmadır. İçten ve dıştan gelebilecek her türlü tehdit, saldırı, savaş ve terör durumuna karşı daima hazırlıklı olmak zorundadırlar. Bu yüzden devlet bütçelerinin büyük bir bölümü savunma harcamalarına ayrılır. Ordular en ileri teknoloji ürünü uçaklar, gemiler, silahlarla donatılarak savunma gücü hep üst düzeyde tutulur.
İnsan vücudu da birçok düşman ve tehlike odağı ile çepeçevre kuşatılmış durumdadır. Bu düşmanlar bakteriler, virüsler ve buna benzer mikroskobik canlılardır. Düşmanlar, solunan havadan, içilen suya, yenilen yemekten içinde bulunulan ortama kadar her yerde bulunur.
Çoğu insanın hiç farkında olmadığı bir gerçek ise, insan vücudunun düşmanlara karşı savaşan üstün bir orduya, bir savunma sistemine sahip oluşudur. Bu, farklı görevdeki birçok "asker" ve "subay"dan oluşan, özel eğitilmiş, yüksek teknoloji kullanan, fiziksel ve kimyasal silahlarla çarpışan gerçek bir ordudur.
Bu ordu ile düşman kuvvetleri arasında her gün, hatta her dakika haberimizin olmadığı bir savaş yaşanır. Bu savaş, küçük yerel çatışmalar halinde sürebildiği gibi, tüm vücudun topyekün savaşa giriştiği ve alarma geçtiği büyük çarpışmalar şeklinde de meydana gelebilir. Bu büyük çaptaki savaşları, biz "hastalık" olarak isimlendiriyoruz.
Bu savaşın genel mantığı hemen hiç değişmez; vücuda sızan düşmanın kendini kamufle ederek karşı tarafı yanıltmaya çalışması, savunma güçlerinin düşmanı deşifre amacıyla özel eğitimli keşif kolu göndermesi, düşmanın tespiti ve düşmanı imha edecek uygun silahların üretilmesi, sıcak temas, düşmanın yenilmesi, ateşkes, savaş alanının temizlenmesi ve yenilen düşmanın tekrar saldırma ihtimaline karşı, düşman hakkındaki her türlü bilginin dosyalanması...
Şimdi bu ilginç savaşı biraz daha yakından inceleyelim.

Kuşatılmış Kale: İnsan Bedeni

İnsan vücudunu düşmanlarla kuşatılmış bir kaleye benzetebiliriz. Düşmanlar her an bu kaleyi işgal etmek için bir yol ararlar. İşte insan derisi de bu kalenin surları konumundadır.
Deri hücrelerinde bulunan keratin maddesi bakteri ve mantarlar için aşılması çok zor bir engel oluşturur. Deri üzerine gelen yabancı canlılar bu duvarı aşıp içeri giremezler. Dahası keratin içeren dış deri sürekli dökülür ve alttan gelen deri ile tazelenir. Böylece deri arasına sıkışan istenmeyen misafirler, derinin bu içten dışa doğru yenilenme hareketi sayesinde, ölü deri ile birlikte vücuttan uzaklaştırılırlar. Düşmanın içeri girmesi, sadece deri üzerinde açılan bir yara ile mümkün olur.

Ön Cephe

Virüslerin vücuda girmek için kullandıkları yollardan biri de havadır. Düşman, solunan bu hava sayesinde vücuda girmeyi dener. Ancak burun mukozasında bulunan özel bir salgı ve akciğerlerde bulunan hücre yutan savunma elemanları (fagositler), bu düşmanları karşılar ve çoğu kez tehlike büyümeden duruma el koyarlar. Yiyecekler yoluyla bedene girmeye kalkan mikropların çok büyük bölümü de mide asidi ve ince bağırsaktaki sindirim enzimleri tarafından saf dışı edilirler.

Düşmanların Çatışması

İnsan vücudunun çeşitli bölgelerine (deri, deri kıvrımları, ağız, burun, göz, üst solunum yolları, sindirim kanalı, genital organlar) yerleşen ancak hastalanmamıza neden olmayan birtakım mikroplar vardır.
Bu mikroplar herhangi bir yabancı mikrobun vücuda girmesiyle birlikte, yaşadıkları bölgeler de işgal altına girmiş olacağından -kendi yaşam alanlarını yabancılara "kaptırmamak" için- vargüçleriyle savaşırlar. Bunları vücut için çalışan paralı askerler olarak da tanımlayabiliriz. Menfaat karşılığında bulundukları bölgeyi korumaya çalışırlar. Böylece vücudumuzdaki kompleks orduya, bir de bu mikro destekçiler eklenmiş olur.
Bakteri
VİRÜSÜN "HÜCREYİ ELE GEÇİRME" OPERASYONU
1.    Virüs, yanaştığı hücre ile bağlantı kurarak hücrenin yüzeyine yapışır. (Şemada bakteri hücresi üzerinde gösterilmiştir.)

2.    Virüs, yanaştığı hücrenin zarını eritecek özel bir enzimi temas noktasına boşaltır. Bu reaksiyon sonunda hücre duvarında bir delik oluşur. Virüs kuyruğunu çekip, büzülerek içindeki nükleik asidi (DNA veya RNA) hücrenin içine aşılar.

3.    Hücre içine giren virüsün nükleik asidi hücredeki kontrolü ele alır. Hücrenin yaşamsal etkinlikleri durur. Virüsün nükleik asidi, hücrenin kaynaklarını kullanarak kendi kopyalarını yapar.

4.    Virüsün oluşan parçaları biraraya gelip birleşerek yeni virüsleri oluştururlar.

5.    Yeterli sayıda yeni virüs oluşunca hücre patlar ve tamamlanmış virüsler yeni ev sahibi hücreler bulmak üzere harekete geçerler. Virüsün yeni bir hücreye girmesinden üreme sonuna kadar olan süreç 20-25 dakika kadardır. Her kopyalama sonucu bir ev sahibi hücreden 200-300 kadar yeni virüs çıkar.

Sıcak Savaşa Adım Adım

Vücuda giren yabancı bir mikroorganizma, nöbetçi savunma elemanlarını ve paralı asker gibi görev yapan bakterileri atlatırsa, savaşın başlamasına neden olur. Artık vücut düzenli ordusuyla bu yabancı orduya karşı mükemmel bir saldırı-savunma savaşı verecektir. Savunma sistemimizin savaşı dört önemli bölümden oluşur;
1- Düşmanın tespiti ve ilk müdahale,
2- Savunmanın güçlendirilmesi ve saldırı silahlarının hazırlanması,
3- Saldırı ve çatışma,
4- Normal duruma dönüş.
Düşman birliklerini ilk karşılayan hücreler "fagositoz yapan" yani düşmanı yutan makrofaj hücreleridir. Bu hücreler düşmanla sıcak temas sağlayıp, göğüs göğüse bir mücadele verirler. Tıpkı düşman birlikleriyle süngü savaşı yapan ve ordunun en ön saflarında bulunan piyade askerleri gibi.
Dahası makrofajlar ordunun istihbarat birimi, bir anlamda gizli servisi gibi de çalışırlar. Parçaladıkları düşmanın bir parçasını saklarlar. Bu parça düşmanın kimliğinin tanınmasına ve özelliklerinin tespit edilmesine yarayacaktır. Makrofajlar ellerindeki bu parçayı diğer bir istihbarat birimi olan mesajcı-T hücrelerine ulaştırırlar.

Genel Alarm

Bir ülke savaşa girdiğinde yurt çapında seferberlik ilan edilir. Bütün doğal kaynaklar ve bütçe birinci planda savaş giderleri için harcanır. Ekonomi tamamen bu olağanüstü duruma göre baştan ayarlanır ve ülke topyekün bir hareket içine girer. Vücudun savunma ordusunun bütün hatlarıyla katılacağı bir savaşta da mutlaka bir seferberlik ilan edilir. Nasıl mı?
Saldırıya geçen süvari birlikleri (makrofajlar), eğer düşman başedebileceklerinden daha fazla ise özel bir madde salgılarlar. Bu maddenin adı "projen"dir ve bir nevi alarm durumuna geçme çağrısıdır. "Projen" uzun bir yolu katederek beyine ulaşır ve beynin ateş yükseltici merkezini uyarır. Bu uyarının ardından beyin, vücudu alarm durumuna geçirir ve insanın ateşi yükselir. Ateşi yükselen hasta, doğal olarak dinlenme ihtiyacı hisseder. Böylece savunma ordusunun ihtiyacı olan enerji başka alanlarda harcanmamış olur. Görüldüğü gibi, ortada inanılmaz derecede karmaşık bir planlama ve bir tasarım vardır.
Makrofajlar
Makrofajlar vücudun savunma sisteminde ön saflarda savaşan elemanlardır. Kandaki her türlü  yabancı maddeyi yutar ve sindirirler. Diğer bir görevleri düşmanla karşılaştıklarında yardımcı T hücrelerini olay yerine çağırmaktır. Soldaki fotoğrafta bir makrofaj, uzantılarının yardımıyla bir bakteriyi yakalamaya çalışırken görülüyor. Bu olay düşmanı yok etmek için yapılan bir operasyondan farklı değildir.

Düzenli Ordu Devrede

Vücuda giren yabancı mikroorganizma ile savunma sistemi arasındaki savaş, "seferberlik" ilanından -yani sizin yatağa düşmenizden- sonra daha da karmaşık bir hale gelir. Piyadeler (fagositler) ve süvariler (makrofajlar) yetersiz kalmış, bütün vücut genel alarma geçmiş ve savaş tam anlamıyla kızışmıştır. İşte bu aşamada devreye lenfositler (T ve B hücreleri) girer.
Süvariler (makrofajlar) düşman hakkında ele geçirdikleri bilgiyi yardımcı-T hücrelerine verirler. Bu hücreler de savaş alanına öldürücü-T hücrelerini ve B hücrelerini çağırırlar. Bunlar, savunma sisteminin en etkili savaşçılarıdır.

Bakterilerle kaplanmış bir B hücresi.
Fagositoz olarak adlandırılan olayda makrofaj çok sayıdaki bakteriyi yutmak için uzanıyor (üstte). Bakteriler makrofajın bir uzantısı tarafından sarılmış durumda (sağ üstte). Ve bir hücre tarafından yutuluyorlar (sağda). Daha sonra makrofaj içindeki güçlü kimyasal maddeler saldırganı parçalarına ayırıp yok etmektedirler. Bir diğer deyişle makrofaj düşmanı yutmakta, sindirmekte ve açığa çıkan maddeleri kullanmaktadır.
Bakterilerle kaplanmış bir B hücresi.

Silah Yapımı

B hücreleri düşmanla ilgili bilgiyi alır almaz "antikor" adlı silahların üretimine başlarlar. Bu silahlar, güdümlü bir füze gibi, yalnızca hakkında bilgi verilen düşmanı vurmak üzere yapılır. Bu üretim o kadar mükemmeldir ki, vücuda giren yabancı organizmanın üç boyutlu yapısıyla, üretilen silahın üç boyutlu yapısı tam olarak birbirlerine oturur. Bu uyum tıpkı anahtarla kilit arasındaki uyuma benzer.
Antikorlar düşmanın üzerine gidip kenetlenirler. Bu aşamadan sonra düşman, paletleri, topu ve tüfeği çalışmayan tahrip olmuş bir tank gibi etkisiz hale getirilir. Daha sonra savunma sisteminin başka elemanları gelip etkisiz hale getirilmiş düşmanı tamamen ortadan kaldırırlar.
Burada dikkat edilmesi gereken çok önemli bir nokta vardır: Savunma sisteminin karşılaşacağı milyonlarca çeşit düşman vardır. Düşman her kim olursa olsun, B hücreleri bu düşmana uygun silah üretebilirler. Bu, şu demektir: Savunma sistemi, milyonlarca çeşit kilide uygun anahtarı doğuştan yapabilecek bilgi ve beceriye sahiptir. Şuursuz hücrelerin milyonlarca çeşit antikor yapabilecek bir yeteneğe sahip olup, bu yeteneği başarılı bir biçimde kullanmaları, çok üstün bir güç sahibinin gerçekleştirdiği yaratılışın varlığını ispatlamaktadır.
Kaldı ki, sistem daha da karmaşıktır. B hücreleri ürettikleri güdümlü silahlarla düşmanı tahrip ederken, öldürücü T hücreleri de düşmana karşı zorlu bir savaş verirler. Kimi virüsler bir hücrenin içine girdiklerinde, B hücrelerinin ürettiği silahlardan gizlenebilirler. İşte öldürücü T hücreleri, kamuflaj yapmış bu düşmanın gizlendiği hastalıklı hücreleri bulur ve tahrip ederler.

Zaferin Ardından

Düşmanın yenilgiye uğratılmasından sonra devreye baskılayıcı T hücreleri girer. Bu hücreler savunma ordusuna ateşkes emri verir, öldürücü T ve B hücrelerinin faaliyetlerini durdurmalarını sağlarlar. Böylece vücut gereksiz yere seferberlik halini devam ettirmez. Savaş bittikten sonra, savaş için üretilen T ve B hücrelerinin çoğu ömürlerini tamamlar ve ölür. Ancak yapılan bu zorlu savaş unutulmayacaktır. Savaş öncesinde düşman tanınıp, gerekli hazırlıklar yapılana kadar biraz süre geçmiştir. Ancak düşman bir daha gelirse vücut çok daha hazırlıklı olacaktır. Düşmanın özelliklerini tanıyan bir grup bellek hücresi, bundan sonra savunma sisteminde sürekli görev yapacaktır. Olası bir saldırı tekrarında, savunma sistemi, bellek hücrelerindeki bilgi sayesinde düşman güçlenmeden tepki verme imkanına sahip olacaktır. Bir kez kabakulak ya da kızamık olduktan sonra bir daha olmamamız, yani "bağışıklık" kazanmamız, savunma sisteminin bu hafızasından kaynaklanır.
Ey insanlar, siz Allah'a muhtaçlarsınız; Allah ise, Ganiy (hiçbir şeye ihtiyacı olmayan)dır, Hamid (övülmeye layık)tır... (Fatır Suresi, 15-17)

Bebek

Bu Mükemmel Sistem Nasıl Var Olmuştur

İncelediğimiz tüm bu bilgilerin ardından, hayatımızı borçlu olduğumuz bu mükemmel savunma sisteminin nasıl var olduğu sorusu üzerinde biraz durup düşünmemiz gerekir. Ortada kusursuz bir plan vardır. Gerekli olan herşey bu planın işleyebilmesi için eksiksiz olarak biraradadır; makrofajlar, projen maddesi, beynin ateş yükseltme merkezi, vücudun ateş yükseltme mekanizmaları, B hücreleri, T hücreleri, silahlar... Peki ama bu mükemmel sistem nasıl ortaya çıkmıştır?
Canlıların rastlantılarla ortaya çıktığını öne süren evrim teorisi, elbette bu son derece kompleks sistemin nasıl ortaya çıktığını açıklayamaz. Evrim teorisinin iddiası, canlıların ve canlı sistemlerinin küçük rastlantıların birbirine eklenmesi sayesinde aşama aşama oluştuğudur. Oysa savunma sisteminin "aşama aşama" oluşması söz konusu olamaz. Çünkü sistemi oluşturan faktörlerden tek biri bile olmasa ya da işlevini görmese, sistem çalışamaz ve insan, hayatını sürdüremez. Sistemin eksiksiz ve kusursuz bir biçimde, bütün parçaları ile tam olarak ortaya çıkması gerekmektedir. Bu gerçek,  "rastlantı" kavramını anlamsızlaştırır.
Peki bu planı yapan kimdir? Vücudun ısısının yükselmesinin gerektiğini, ancak böylece savunma ordusunun ihtiyacı olan enerjinin başka yerlere harcanmayacağını bilen kimdir? Makrofajlar mı? Makrofajlar sadece küçük birer hücredirler. Düşünme yetenekleri yoktur. Ancak kurulmuş bir üst sisteme itaat eden ve görevlerini yapan canlılardır.
İnsan mı? Hayır. İnsan kendi vücudunda böylesine mükemmel bir sistemin işlediğinden haberdar bile değildir. Oysa farkında olmadığı bu sistem onu mutlak bir ölümden korur. Açıktır ki, savunma sistemini yaratan, tüm insan bedenini yaratan, üstün bilgi ve güç sahibi bir Yaratıcıdır. İşte o Yaratıcı, insan vücudunu "bir damla sudan" yaratan Allah'tır.

Savunma Sistemi

Sayıları bir trilyon civarında olan akyuvarlar, ileri derecede özelleşmiş bir savunma ordusu oluştururlar. Bu ordunun en önemli elemanları ve bir düşmanla savaş sırasında üstlendikleri görevleri aşağıda belirtilmiştir.
 
VirüsVİRÜS
Bir genetik bilgi paketi olan virüs harekete geçmek için çevreye bağımlıdır. Çoğalabilmek için bir konakçı hücredeki mekanizmaları kullanmak zorundadır.
Makrofaj

MAKROFAJ
Bir gözcü ve ön saflardaki savunma hücresidir. Kandaki her türlü yabancı maddeyi yutar ve sindirir. Yabancı bir organizma ile karşılaşınca yardımcı T hücrelerini olay yerine çağırır.

Yardımcı T hücresiYARDIMCI T HÜCRESİ
Bağışıklık sisteminin yöneticisi görevini üstlenmiştir. Düşmanı saptadıktan sonra dalak ve lenf bezlerine gider ve diğer hücreleri hastalık etkeni ile savaşmak üzere uyarır.

Öldürücü T hücresiÖLDÜRÜCÜ T HÜCRESİ
Yardımcı T hücresi tarafından uyarılan bu hücre yabancı organizmaların işgal ettiği hücreleri ve kanser hücrelerini yok eder.
B hücesiB HÜCRESİ
Biyolojik silah fabrikaları olan bu hücreler dalak ve lenf bezlerinde bulunurlar. Yardımcı T hücreleri tarafından uyarılınca  antikor denen güçlü kimyasal silahlar üretirler.
AntikorANTİKOR
Y şeklindeki bu protein molekülü hastalık etkenine yapışarak onu etkisiz hale getirir ve yok edici hücreler için hedef haline getirir.

Baskılayıcı T hücresiBASKILAYICI T HÜCRESİ
T hücrelerinin bu üçüncü tipi diğer T ve B hücrelerinin etkinliklerini yavaşlatır veya durdurur. Hastalık yenildikten sonra saldırının durmasını sağlar.

Bellek hücresiBELLEK HÜCRESİ
İlk kez hastalık geçirildiğinde oluşturulan savunma hücresidir. Yıllarca vücutta kalarak aynı hastalık etkeniyle tekrar karşılaştığında savunmanın çok süratli ve etkili olmasını sağlar.

 
1 SAVAŞ BAŞLIYOR
Virüsler bedende yayılırken bir kaç tanesi makrofajlar tarafından yutulur. Makrofajlar virüsün antijenlerini ayırarak kendi yüzeylerine yerleştirirler. Kan dolaşımında bulunan milyonlarca yardımcı T hücresinden çok azı bu özel antijeni 'okuma' yeteneğine sahiptir. Makrofaja bağlanan bu T hücreleri etkin hale geçerler.
2 SAVUNMA  HÜCRELERİ  ÇOĞALIYOR
Yardımcı T hücreleri etkin hale geçince çoğalmaya başlarlar. Daha sonra az sayıdaki, düşman virüse duyarlı olan öldürücü T hücrelerini ve B hücrelerini uyarırlar. B hücrelerinin sayısı artarken yardımcı T hücreleri onlara antikor yapmaları için işaret verir.
3 HASTALIĞIN YENİLMESİ
Bu sırada virüslerin bir kısmı hücrelerin içine girmişlerdir. Virüsler sadece hücre içinde çoğalabilir. Öldürücü T hücreleri salgıladıkları kimyasal maddelerle bu hücrelerin zarlarını delerek ölümlerine neden olur, böylece hücre içindeki virüsün çoğalmasını önlerler. Antikorlar da doğrudan virüsün yüzeyine bağlanarak onu nötralize eder hücrelere girişini önler ve içine sızılan hücreleri yok edecek kimyasal tepkimeler başlatırlar.
4 SAVAŞ SONRASI 
Hastalık yenilgiye uğratılınca baskılayıcı T hücreleri tüm saldırı sistemini durdururlar. Bellek T ve B hücreleri, eğer tekrar aynı virüsle karşılaşılırsa hemen harekete geçmek üzere, kan ve lenf sisteminde kalırlar.
Savunma sistemi