"Canlılardaki İbretler" / Savunma Teknikleri
Aşağıdaki resimde görülen hayvan yılan değil, sadece küçük bir tırtıl. Bu hayvan yılana benzerliği sayesinde düşmanlarından korunuyor. Bu küçük yaratık, düşman saldırısına uğradığında büyük bir soğukkanlılıkla kuyruğunu düşmanına çeviriyor ve şişiriyor. İşte o anda düşmanının karşısına korkunç bir yılan dikiliveriyor... Tabii düşmanı için artık kaçıp canını kurtarmaktan başka bir seçenek yok...
![]() |
Korkunç bir yılan görünümündeki bu hayvan, aslında birkaç santimlik bir tırtıldan başka birşey değildir.
|
Tırtılın sahip olduğu bu kuyruk yılana o kadar benziyor ki, yılan gözü yerine geçen kara lekelerin içindeki göz parıltıları dahi eksik bırakılmamış. Son derece yavaş hareket eden ve bu nedenle düşmanları için çok kolay bir av olan tırtıl, vücudundaki bu olağanüstü özellik sayesinde çoğu tehlikeden kurtulmayı başarıyor.
Peki, tırtıl nasıl olup da böyle bir özelliğe sahip olmuş? Bu denli çarpıcı bir "dizayn" elbette doyurucu bir açıklama gerektiriyor. Şimdi sorunun cevabıyla ilgili olarak, üretilebilecek senaryolara bir göz atalım:
Senaryo 1: Uzun yıllar önce düşman saldırılarından korunmanın çaresini arayan bir 'tırtıl' çevresini dikkatle gözlemlemeye başlar. Bir gün tüm hasımlarının yılandan korktuğunu fark eder. O anda vücudunu gözden geçirir ve kendini yılana "benzetmeye" karar verir. (Vücudunu nasıl olup da yılana "benzetebileceği", dış görünümünü, derisinin rengini ve vücudunun şeklini nasıl ayarlayacağı sorusuna herhangi bir açıklama getiremiyoruz! "Kendini zorlar, birşeyler yapar" diyelim!...) Ama "değişmek" için vakti kısıtlıdır. Hayatın küçük bölümünü tırtıl olarak geçirecek sonra kelebek olup uçacaktır.
Vücudunu "değiştirirken" eksik birşey kalmaması çok önemlidir. Çünkü yeni kuyruğunu denemek için tek bir imkanı vardır. İlk deneme başarılı olamaz ve düşmanını kandıramazsa tüm emekleri boşa gidecek, üstelik canından da olacaktır. Tabii bu yeniden yapılanma süreci içinde hayatını da sürdürmek zorundadır. Düşmanlarından korunarak sonunda zoru başarır ve kuyruğunu yılana "benzetir".
Senaryo 2: Ağaç, çiçek, böcek, gökyüzü, su, yağmur, güneş vs. yani dünyada hayat süren tüm varlıklar ortaklaşa hareket ederek kendilerine bir sistem kurmuşlar, bu sistem içinde tırtıla da bir kuyruk ekleyivermişlerdir!
Temelde evrim teorisine dayanan bu senaryoların tutarlı olmadığını anlamak için çok da zeki olmaya gerek yok! Ne tırtıl uyanık bir gözlemci veya tasarımcıdır, ne de dünya üzerinde, tasarlama ve var etme yeteneğine sahip bir sistem bulunur. Diğer bir deyişle; ne bir canlı istediği zaman vücuduna müdahale ederek üstün özellikler kazanabilir veya kendini değiştirerek yeni bir canlıya dönüşebilir, ne de dışarıda bunu yapabilecek bir mekanizma vardır.
Aslında doğayı bir bakıma üstün yetenekli bir makina olarak görüp "doğa icat etti", "doğa harikası", "tabiat ana" vs. gibi yorumlara yönelenler de gayet iyi bilirler ki "doğa" olarak adlandırdıkları şey, hava, su, toprak, ağaç, çiçek, böcek kısaca dünyayı ve dünyanın içinde bulunduğu Güneş Sistemi'ni ifade etmektedir. İnsanlara tüm canlıları, tüm güzellikleri "dünya yaptı" veya bunlar "toprağın eseri" denmiş olsa herhalde gülüp geçerlerdi. Ama "tabiat-doğa" gibi kelimelerle yapılan geniş çaplı propagandalar, kişilerin doğayı neredeyse bilinç sahibi bir güç olarak görmeye başlamalarına sebep olabilmektedir. Oysa unutmamak gerekir ki doğa, gördüğümüz olağanüstü düzenli ve mükemmel sistemin adıdır, bu sistemi kuran ve ona sürekli olarak hayat verenin değil! Dünya üzerinde hayatını sürdüren her canlıyı Allah yaratmıştır ve Allah kendilerini hangi özelliklerle yarattıysa, onlarla varlıklarını sürdürmektedirler.
Bu gerçeğin ışığında, doğadaki bazı canlıların sahip oldukları savunma sistemlerini inceleyelim. Bunu yaparken akılda tutmamız gereken en önemli nokta, doğanın canlılar arasında sürekli devam eden bir avlama-avlanma ilişkisi üzerine kurulu olduğudur. Bu ilişki öyle hassas bir dengeye oturmuştur ki, milyonlarca yıldır, milyonlarca tür canlı bir diğerini yiyerek beslenmekte, ama bu canlılar yok olmamaktadır. Eğer avlama-avlanma zinciri içindeki önemli türlerden birinin soyu tükense, büyük bir dengesizlik ortaya çıkar. Örneğin dünyadaki karıncayiyenlerin soyu tükense, karıncalar kısa sürede büyük toprakları istila edebilirler.
Canlılar arasındaki bu avlama-avlanma ilişkisi, insanoğlunun zararlı müdahaleleri olmadığı sürece, büyük bir uyum içinde devam etmektedir. Bu dengenin sürmesini sağlayan en önemli sistem ise, canlıların sahip oldukları avlama ya da savunma sistemleridir. Önceki satırlarda, bazı canlıların son derece olağanüstü avlanma sistemleri ile birlikte yaratıldıklarını ve bu sayede "rızıklandırıldıklarını" gördük. Ama doğada yalnızca bu tür saldırı sistemlerine sahip canlılar olsaydı, yem olmaya aday canlıları aşırı biçimde tüketip, soylarının yok olmasına neden olurlardı. Bu canlılar yok olunca, onları yiyenler de aç kalacak ve doğa yokoluşa sürüklenecekti.
Ama Allah'ın kurduğu büyük denge içinde bu problem de çözülmüştür. Çünkü "avcı" hayvanlar mükemmel saldırı sistemleriyle donatılırken, "yem" statüsündeki hayvanlar da yine mükemmel savunma sistemleriyle donatılmışlardır. İki tarafın yetenekleri birbirini dengelemektedir. Ve bu olağanüstü yetenekler insana, bu yetenekleri yaratan Allah'ın sonsuz güç, akıl ve bilgisini az da olsa tanıma fırsatı vermektedir.
Her canlı, kendisini savunmak için farklı yeteneklerle birlikte var edilmiştir. Kimisi çok hızlı ve çeviktir; kendini kaçarak kurtarır. Kimisi yerinden kımıldayamaz; ama sağlam zırhlarla kaplıdır. Kimisi önceki sayfada yer alan tırtıl gibi olağanüstü "korkutma" becerilerine sahiptir. Bazıları, zehirli, yakıcı, ya da kötü kokulu gazlar püskürtür. Daha başkaları, ölü taklidi yapabilecek yetenekte yaratılmışlardır. Vücutları kamuflaj için olağanüstü derecede uygun olarak var edilenler de bulunur. Ama unutmamak gerekir ki, bunlar yalnızca birer örnektir ve canlılar burada değinemediğimiz, hatta insanoğlunun henüz keşfedemediği daha binlerce ilginç sistemle donatılmışlardır. Tüm bu sistemler, Allah'ın yarattığı evrende hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' olmadığını ve O'nun güç, akıl ve ilminin sonsuz olduğunu göstermektedir. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle haber vermektedir:
"... Rahman'ın yaratmasında hiçbir 'çelişki ve uygunsuzluk' göremezsin. İşte gözü(nü) çevirip-gezdir; herhangi bir çatlaklık (bozukluk ve çarpıklık) görüyor musun? Sonra gözünü iki kere daha çevirip-gezdir; o göz (uyumsuzluk bulmaktan) umudunu kesmiş bir halde bitkin olarak sana dönecektir." (Mülk Suresi, 3-4)
ÖLÜ VE YARALI TAKLİDİ
Bir-iki istisna dışında "avcı" hayvanlar, yem olarak canlı hayvanları tercih ederler. Leş eti ise pek rağbet görmez.Bu eğilim, bazı canlı türlerinin savunmalarının temelini oluşturur. Resimlerde birkaç örneğini gördüğünüz canlılar ölü veya yaralı taklidi yaparak düşman saldırılarından kurtulurlar. Bu bilgiyi onlara veren, nasıl taklit yapacaklarını ilham eden Allah'tır.
![]() |
KAPLAN GÜVESİ de ölü taklidi yapar. Fakat onun bir numarası daha vardır. Yan tarafa doğru düştüğünde portakal rengi gövdesi görülür. Bu parlak renk, avcıya güvenin tadının kötü olduğunu haber veren bir uyarıdır. Kuşkusuz, güve ne böylesine bir "taktiği" hesaplayacak bir akla sahiptir, ne de kendi vücudunun rengini, karşı tarafa tadının acı olduğu mesajı verecek bir renge sokabilecek beceriye... O, bu ilginç özellikle birlikte yaratılmıştır.
YAĞMUR KUŞU, yavrularına göz diken hayvanları uzaklaştırmak için kanatlarından birini kırıkmış gibi yere bırakır ve yaralı gibi yerde sürüyerek düşmanını kendi üzerine çeker. Yuva güvenliğe alınana kadar düşmanın kendisini takibine izin verir. Düşmanının yuvadan yeterince uzaklaştığına kanaat getirdiğinde rol yapmayı bırakır ve hızla yavrularının yanına döner.
|
![]() |
OPOSSUM isimli bu hayvan kendini ölü taklidi yaparak koruyacak şekilde yaratılmıştır. Düşmanı, karşısındakinin bir leş olduğunu sandığından ona itibar etmez. Rolünü öyle güzel yapar ki kalp atışları durma noktasına kadar yavaşlar. Kalp atışlarını yavaşlatabilmesi, kuşkusuz hayvanın sonradan kazandığı bir yetenek değil, yaratılışında ona verilmiş bir yetenektir.
HOGNOSE YILANI da kendini ölü numarasıyla korur. Sırtüstü ağzını açar ve ölü bir yılan gibi hiç kıpırdamadan bu pozisyonda kalır.
|
KİMYASAL SİLAHLAR
Kimi canlılar, üretimi için çok ileri teknoloji gereken oldukça karmaşık kimyasal bileşimleri kendi bünyelerinde laboratuvar hassaslığında ve son derece kolayca üretebilirler. İşte bunlardan bazıları:
BOMBARDIMAN BÖCEĞİ
Yandaki resimde gördüğünüz hayvanın ismi "Bombardıman böceği"dir. Bu böceğin savunma yöntemi diğer hayvanlara pek benzemez. Hayvan, düşman saldırısına uğradığı anda, vücudunun alt tarafında birbirinden ayrı iki bölmede depolanan iki kimyasal maddeyi (hidrojen peroksit ve hidrokinon) 'yakma odası' olarak adlandırılan özel bir bölmede birleştirir. Aynı anda bu 'yakma odası'nın duvarlarından salgılanan özel bir katalizör (peroksidaz) maddenin hızlandırıcı etkisiyle, karışım 100OC'lik korkunç bir kimyasal silaha dönüştürür. Basınçla fışkırtılan bu çok sıcak kimyasal maddeyle haşlanan düşman ise, paniğe kapılarak avlanmaktan vazgeçer.
![]() |
"Bu son derece karmaşık savunma mekanizması nasıl var olmuştur?" sorusuna cevap aradığımızda ise, böceğin bu mekanizmayı "kendi kendine" geliştirmesinin imkansız olduğunu görürüz.
Bir böcek, birbirine karıştığı anda patlayacak iki ayrı kimyasal maddenin formülünü nasıl oluşturabilir? Farz edelim oluşturdu, bunları nasıl kendi vücudunda salgılayıp biriktirebilir? Salgıladı diyelim, bunlar için kendi vücudunda iki ayrı 'bekleme' ve bir de 'yanma' odası nasıl meydana getirebilir? Tüm bunları 'başarsa' bile, iki maddenin reaksiyonunu hızlandıracak bir katalizör maddenin formülünü nasıl hesaplayıp bunlara ekleyebilir? Üstelik tüm bunların ardından bir de, kendi kendini yakmamak için, 'yanma odası'nın ve karışımı püskürttüğü borunun duvarlarını yanmaz bir alaşımla 'izole' etmelidir!
Böceğin 'yaptığı' bu işlemleri, kimyagerler dışında, insanlar dahi yapamazlar. Kimyagerler de bu işlemi kendi vücutlarının içinde değil, ancak laboratuvarda yapabilirler.
Böceğin böylesine üstün bir kimya uzmanı olduğunu ve kendi vücudunu, yapacağı reaksiyona göre dönüştürüp-düzenleyecek yeteneğe sahip bir mucizevi tasarımcı olduğunu kabul etmek elbette akıl dışıdır. Belli ki böcek, bu inanılmaz işlemleri, içeriğinin farkında olmadan, yalnızca bir refleks olarak yapmaktadır. Tabiatta böylesine üstün bir güce ve akla sahip bir varlık yoktur. İnsan da böyle bir canlıyı var edemez. Bırakın böylesine kompleks bir canlıyı var etmek, bilim adamları canlılığın en basit temeli olan proteini bile -ellerinde örneği olduğu halde-yapabilmiş değillerdir. Açıktır ki bu böceği, son derece üstün bir bilgiye ve güce sahip olan Allah yaratmıştır. 'Bombardıman böceği', yaratılmış milyarlarca canlı gibi, Rabbimizin sonsuz gücünün ve benzersiz yaratmasının bir örneğidir.
![]() | KIZIL YÜZLÜ TIRTIL, ASİTLİ SAVUNMA
Bombardıman böceğine benzer bir savunma sistemine sahip olan Kızıl Yüzlü Tırtıl, kendisine saldıran düşmanlarına karşı vücudunda üretilen bir asit püskürtür. Elbette o da, aynı bombardıman böceği gibi olağanüstü bir kimyager, sihirli bir biyolog ve mucizevi bir tasarımcı değil, Allah'ın varlığının ve gücünün örneği olarak yaratılmış bir "ayet"tir.
|
![]() |
KOKARCA VE KABAK BÖCEĞİNİN KOKU BOMBALARI
Kokarcaların düşmanlarına karşı püsküttükleri kimyasal maddenin tek özelliği oldukça kötü kokmasıdır. Bu tiksindirici ve kalıcı koku onları düşmanlarından korumaya yeter. Üstte gördüğünüz "kabak böceği" da aynı korunma sistemiyle yaratılmış hayvanlardan biridir.
|
BENZERLİĞİN KAZANDIRDIKLARI
![]() |
Yırtıcı aspidontus balığı, temizlikçi balığa olan benzerliğinden istifade eder (Üstteki resimde her ikisi alt alta görülüyor). Temizlenmeyi bekleyen balıklara yaklaşarak bunların kuyruklarından ve yüzgeçlerinden parçalar kopartır. (üstte sağda)
|
![]() |
İlk resim bir arıya, onun yanındaki ise bir sineğe ait. Bu benzerlik sayesinde sineğin düşmanları, karşılarındakini arı sanarak yaklaşmaya çekinmektedirler. Sineğin, arıya olan bu görünüm benzerliğinin yanında bir de aynen arılar gibi vızıldama özelliği bulunmaktadır. Dahası, bu sinek düşman saldırısına uğradığında kanatlarını yukarı doğru kaldırıp, gövdesini öne doğru bükerek aynı arıların saldırı pozisyonunu almaktadır. En sağdaki resimde yaban arısına benzeyen bir güve görülmektedir.
|
![]() |
Soldaki Viceroy Kelebeği'nin kuşlar için oldukça güzel bir tadı vardır. Ancak, bu cins kelebeklerin kuşların tadını hiç sevmediği Monark kelebeklerine (üstte) benzer şekilde yaratılmış olmaları, onları kuşların tehdidinden büyük ölçüde korumaktadır.
|
ZIRH VE DİKENLER
Bazı hayvanlar son derece yavaş hareket ederler, bu yüzden düşmanlarından kaçma ya da gizlenme gibi bir imkanları yoktur. Ama onlara verilen başka
savunma mekanizmaları vardır: Zırhları ve dikenleri.
savunma mekanizmaları vardır: Zırhları ve dikenleri.
![]() |
Kirpi, savunmasını dikenle sağlayan hayvanların en ünlüsüdür. Oldukça yavaş hareket edebilen bu canlı, eğer böyle bir sistemle korunmuş olmasaydı, kuşkusuz milyonlarca yıl önce yok olup gidecekti. Hayatta kalmasını sağlayan korunma yöntemi ise, kuşkusuz ne kendisinin "akledip" ürettiği, ne de tesadüflerce oluşturulmuş bir sistemdir. Allah kirpiyi bu üstün özelliklerle yaratmıştır.
|
![]() |
İlk resimdeki sürüngen bir tehlike anında kuyruğunu ağzına alır ve yuvarlak bir şekil alır. Bu şekilde bütün vücudunu kaplayan zırhı onu dışarıdan gelebilecek her türlü tehlikeye karşı korur.
Tesbih böceği (en sağda) tehlike anında içine kıvrılarak top gibi bir hal alır ve dayanıklı kabuğu sayesinde korunur.
Armodillo da zırhını pangolin gibi kullanarak kendini korur. (Ortada)
|
![]() |
Pangolinin sert zırhı bir kozalağı andırır. Kıvrıldığında üzerindeki zırhlar dikilir. Oldukça keskin kenarlara sahip bu zırhı, kolay kolay hiçbir hayvan açamaz.
|
KAMUFLAJ
Bazı hayvanlar, yaşadıkları ortama son derece uyumlu şekilde yaratılan vücut yapıları ile korunma altına alınmışlardır. Allah'ın bu hayvanlara verdiği "kamuflaj" özellikleri bulundukları ortama o denli uyumludur ki, konuyla ilgili bazı resimlerin bir bitkiye mi, yoksa bir hayvana mı ait olduğunu anlamak veya ortam içinde hayvanı seçebilmek neredeyse imkansızdır. Kamuflaj o kadar etkili ve ustacadır ki, özel biçimde planlanıp "yaratılmış" bir savunma mekanizması olduğu açıkça görülmektedir.
![]() |
Mantisler, yaşadıkları çevreye uyumlu olarak yaratılan canlılardandır. Bazen bir yaprağın, bazen de bir dalın arasında gizlenirler. Tek silahları vücutlarının şekli ve rengidir. Bu sayede düşmanlarından en iyi biçimde gizlenebilirler. (solda)
Orkidenin üzerine konan bir Mantisi çiçekten ayırt etmek oldukça zor. (sağda)
|
![]() |
Bu resimlerdeki Mantisler de bulundukları ortamda saklanabilecekleri renk ve şekillere sahipler.
|
![]() |
KURUMUŞ YAPRAK MI? KELEBEK Mİ?
İlk bakışta kurumuş birer yaprak sanılabilecek bu resimler (alt ve üst) aslında kelebeklere ait. Damarlardan, çürümüş bölgelere ve tonlamalara kadar her türlü ayrıntıyı üzerinde taşıyan bu yaprak benzeri kanatlar, kelebekler için çok güzel bir korunma sağlıyor. Kelebeğin yaprağa böylesine olağanüstü bir şekilde (yaprağın damarları ve kurumuş kısımları bile ihmal edilmeden) benzemesine "rastlantı" deyip geçmek elbette mümkün değil. Kelebeğin kendi kendini "yapraklaştırdığını" kabul etmekse aynı oranda mantık dışı bir iddiadır. Bu Allah'ın üstün yaratışının bir örneğidir.
|
![]() |
Yapraklar arasında ve ağaç gövdesinde kamufle olmuş iki kelebek.
|
![]() |
![]() |
Kuş pisliği görünümündeki tırtıl. (ilk resim)
Yaprakla beslenen çekirgelerin ömürleri doğal olarak yaprakların arasında geçer. Sahip oldukları renk yaprakla birebir benzeştiğinden, en büyük düşmanları olan kertenkele ve kuşların çekirgeleri fark etmeleri genelde mümkün olmaz. Böylece çekirgeler güvenlik içinde yaşamlarını sürdürür ve beslenirler. Herhalde çekirgelerin yaprakların yanında dura dura "yapraklaştığını" kimse iddia edemez. Ya da kendi kendilerini, her nasılsa, "yapraklaştırdıklarını"...
Açıktır ki, yaprak yiyen çekirgeler, yaşamlarını sürdürmeleri için böyle bir kamuflaj özelliği ile birlikte yaratılmışlardır. (ortadaki resim)
Diken benzeri yaprak bitleri. (en solda)
|
![]() |
Sinekleri yakalamak için saklanan sarı örümceği de, üzerinde bulunduğu çiçekten ayırt etmek pek de kolay değil.
İlk bakışta çiçekle dolu görünümü veren bu dalda aslında onlarca tırtıldan başka bir şey yok. (üstte sağda)
|
![]() |
Bir başka kamuflajlı yaratma örneği: Ağaç gövdesinin deseninden farksız deri rengine sahip iki kurbağa.
|
![]() |
Yaprak üzerinde kurbağa ve yumurtaları.
Ceylanın otlarla aynı olan rengi kendisi için çok büyük bir avantajdır.
|
![]() |
Yeşil yapraklar ve yeşil kurbağa.
Yerde yuva yapan kuşların tüy renkleri ve desenleri de kendilerine yapraklar arasında kusursuz bir gizlenme sağlar. Bu cins kuşların yumurtaları da saklanmaları için aynı çeşit renk ve desenlere sahiptir.
Ceylanın otlarla aynı olan rengi kendisi için çok büyük bir avantajdır. |
![]() |
Resimlerdeki yılanları yapraklar arasında fark etmek oldukça zordur.
|
![]() |
Üstteki Bakırbaşlı yılan, ormanın yapraklarla örtülü zeminine mükemmel şekilde kamufle olabilmektedir. Derisinin rengi ona savunmada olduğu kadar, avlanmada da büyük avantaj sağlamaktadır.
Sağda gördüğünüz vahşi görünümlü hayvan da kamuflajın kendisine sağladığı avantajlarla hayatını sürdüren canlılara bir başka örnektir. |
MEVSİME VE ZEMİNE GÖRE DEĞİŞEN TÜY RENGİ
Üstte yer alan kuşun ve alttaki tavşanın ortak özelliği mevsimlere göre tüy renklerinin değişmesidir. Bu hayvanlar, kış aylarında bembeyaz bir kıyafet kuşanırken, bahar geldiğinde toprağın ve bitki örtüsünün rengine birebir uygun yepyeni bir görünüme bürünürler.
Ortama göre renk değiştirme olayı, hayvanların vücutlarında yaratılmış olan oldukça karmaşık mekanizmalar sayesinde gerçekleşmektedir. Güneşte kalan insan derisinin kızarıp-koyulaşmasına benzetilebilecek bu mekanizmalar, hayvanların deri ve tüylerinde renk değişikliklerine yol açmaktadır. Vücudumuzun güneşte yanmasını engelleyemememiz (özel korunma yöntemleri hariç) gibi hayvanlar da vücutlarındaki değişimi kontrol kabiliyetine sahip değillerdir.
![]() |
Önemli olan, bu tüy değişiminin hayvan için büyük bir korunma mekanizması oluşturmasıdır. Kışın karlı günlerinde beyaz, diğer mevsimlerde toprak renginde olan tüyleri, kamuflaj yönünde büyük avantaj sağlar.
Bunun tersi de olabilir ve hayvan kışın toprak rengi, yazın bembeyaz kalabilirdi. Ya da hiç renk değiştirmeyebilirdi. Kısacası renklerin mevsimlere göre değişmesinde açık bir akıl ve hesap vardır. Ve hayvan bunu kendisi hesaplayıp kontrol edemez. Kuşkusuz hayvanı yaratan Rabbimiz onu böylesine bir korunma mekanizması ile donatmıştır.
![]() |
![]() |
![]() |
Yaprağın renklerine bürünmüş bir kurbağa
Bukelamun dalda. Taşların arasında, zeminle tam anlamıyla bütünleşmiş, 13 tane boynuzlu kertenkele var. |
![]() |
Kertenkele kumda.
Kaya balıklarının, üstü plankton ve yosunlarla kaplı taşlardan pek farkları yok.
Minnov balığını, derin olmayan bir havuzda bile çakıl taşları arasında fark etmek oldukça zordur.
|
KIRMIZININ AYRICALIĞI...
![]() |
Bazı hayvanların korunmaları, kırmızı rengin caydırıcılığına bağlanmıştır. Örneğin, ağaç çekirgesi tehlike anında sırtındaki kırmızılığı düşmanına gösterirken, yengeçler kıskaçlarındaki kırmızı rengi açığa çıkarırlar. İlginç olan, hayvanın vücudundaki kırmızılığın normalde görünmeyen ama tehlike anında kolayca açılıp gösterilebilecek bir bölgede yer almasıdır. Bu sayede, saldırgan üzerinde gerekli "şok etkisi"ni oluşturulabilmektedir.
|
![]() |
![]() |
Bazı kelebekler ve güveler kanatlarındaki kırmızılığı göstererek düşmanlarını korkuturlar.
|
OLDUĞUNDAN KORKUNÇ GÖZÜKME
![]() |
AT KESTANESİ BALIĞI, ilginç bir savunma mekanizmasıyla donatılmıştır. Bu balık, tehlike anında su yutar ve şişer. Vücudunun her yanından çıkan dikenler avcı balıkları caydırmaya yeterlidir.
|
![]() |
Resimdeki küçük kertenkele tehlike anında kendisini şişirerek vücudunu görünenden çok daha büyük bir hale getiriyor. Hayvan şiştiğinde, başının çevresinde beliren bir yele ise görüntüsünün daha da ürkütücü olmasına yol açıyor...
|
SAHTE GÖZLER
Son derece şaşırtıcı ve hayranlık uyandırıcı bir başka savunma yöntemi ise, "sahte gözler"dir. Bazı hayvanların vücutlarında "sahte gözler" denebilecek şekiller vardır. Bu "sahte gözler" o denli inandırıcıdır ki, bu canlıları avlamak isteyen diğerleri, gözler nedeniyle, karşılarında çok daha devasa bir hayvan olduğunu sanıp kaçabilirler. "Sahte gözler"e sahip hayvanlarsa, farkında bile olmadıkları bu özelliklerinin kendilerine sağladığı rahatlığı yaşarlar.
Bazı kelebekler kanatlarını açtıkları anda karşımıza bir çift göz çıkar. Bütün ayrıntılarıyla ve simetrisiyle eksiksiz iki gözdür bunlar. Sadece bu gözler bile, düşmanlarını karşılarındaki canlının bir kelebek olmadığı konusunda ikna etmeye yeter de artar. Özellikle üstteki Şönling Kelebeği gibi bazı kelebek türlerinin sahte yüzleri; ortasındaki pırıltılarıyla gözleri, yüz hatları, çatık kaşları, ağzı ve burnuyla öylesine mükemmeldir ki, ortaya çıkan görüntü birçok düşman için oldukça caydırıcıdır. Peki bu gözler nasıl ortaya çıkmıştır?
Bu olağanüstü görüntünün, "ilginç bir rastlantı" sonucunda ortaya çıktığını iddia etmek mümkün değildir. Üstteki resim detaylı incelendiğinde kusursuz bir tasarıma sahip olan bu yüz şeklinin rastlantıyla oluşamayacağı kolaylıkla anlaşılacaktır. Rastlantılar simetri oluşturabilirler mi? Rastlantılar aynı renk ve tıpatıp aynı desenleri farklı iki yerde oluşturabilirler mi? Tabii ki oluşturamazlar. Böyle bir iddia bilimsellikle alakası olmayan, son derece anlamsız bir iddiadır. Kelebek faydalı olacağını düşündüğü için kendi kendine bu sistemi oluşturmuş olabilir mi? Bu sorunun cevabı da tabii ki "hayır"dır.
Bir kaç haftalık ömrü olan bir tırtılın, kendi renkleriyle, desenleriyle oynayıp, ressamlara taş çıkartacak bir çizimi gerçekleştirmesi ve bunu savunma için kullanması söz konusu bile değildir. Yeryüzündeki tüm canlılar gibi "sahte gözleri" olan bu canlıları da Allah yaratmıştır. Onlardaki kusursuz tasarımın sahibi hiç kuşkusuz ki alemlerin Rabbi olan Allah'tır.
![]() |
![]() |
![]() |
Sahte organlar, yalnızca korkutmaya değil, bazen de kaçmaya yardımcı olur. Üstteki resimdeki güvenin kuyruk kısmı, üzerinde antenleri de olan bir kafa görünümündedir. Bu şekil, saldırganların, güvenin kuyruğunu kafası sanarak oraya yönelmesine yol açar. Zaten güve de arkasını dönerek saldırganın aldanmasına yardımcı olur. Bu hedef şaşırtma operasyonu küçük güveye kaçmak için zaman kazandırır. Aynı "sahte kafa" görüntüsü, soldaki kelebekte de vardır.
|
![]() |
Soldaki resimde Müren balığının gerçek kafası ve gözleri görülmektedir.
Sağdaki resimde Müren balığı uyurken yuvasının içine girer ve üzerinde sahte bir çift göz bulunan kuyruğunu dışarıda bırakır. Kuyruktaki sahte gözler nedeniyle Müreni uyanık sanan balıklar yaklaşmaya cesaret edemezler. |
![]() |
(Üstte solda) Bu tırtıl da kuyruk kısmındaki sahte gözler sayesinde düşmanlarından korunuyor.
(Sağda) Tropik ormanlarda yaşayan bu kuş, yuvasındaki yavrularına ve yumurtalarına ya da kendisine bir düşman saldırdığında birden kanatlarını açar. Kanatlarda aniden beliren iki parlak renkli şekil, saldırganın üzerinde caydırıcı bir etki oluşturur. |