Derin Düşünmek bölüm 2
Üzerinde Düşünülmesi Gerekenler 2
Bahçede Gezerken…
Doğada Görülen Güzelliklerin Düşündürdükleri
![]() |
---|
Allah'a iman eden insan doğada gördüğü güzellikler karşısında Rabbimiz'i tesbih eder. Var olan tüm güzellikleri herşeyin hakimi olan Allah'ın yarattığının farkındadır. Tüm güzelliklerin Allah'a ait olduğunu, O'nun Cemal sıfatının tecellileri olduğunu bilir.
İnsan doğada gezerken karşısına her zamankinden fazla güzellik çıkar. Tek bir ottan sarı bir papatyaya, kuşlardan karıncalara kadar herşey üzerinde düşünmeyi gerektiren ayrıntılarla doludur. İnsan bunlar üzerinde düşündükçe Allah'ın güç ve kudretini anlar.
Örneğin kelebekler son derece estetik ve göze hoş gelen varlıklardır. İncecik tül gibi kanatlarının üzerindeki simetri, desenlerin elle çizilmiş gibi son derece muntazam olması, birbiriyle uyumlu, fosforlu renkleri ile Yüce Allah'ın benzersiz sanatının ve üstün yaratma gücünün delillerindendir.
Aynı şekilde yeryüzündeki sayısız çeşitteki bitkiler ve ağaçlar da Bari olan yani yaratan, kusursuzca var eden Allah'ın yarattığı güzelliklerdendir. Her biri birbirinden tamamen farklı renklere sahip çiçekler, farklı görünümdeki ağaçlar insanlara zevk verecek görünümde yaratılmışlardır.
İman eden kişi, gül, menekşe, papatya, sümbül, orkide, karanfil ve diğer çiçeklerin nasıl olup da bu kadar pürüzsüz yüzeyleri olduğunu, tomurcuğun içinden hiçbir buruşukluk olmadan dümdüz ütülenmiş gibi nasıl çıkabildiklerini düşünür.
Allah'ın yarattığı bir diğer güzellik de bu çiçeklerin olağanüstü kokularıdır. Örneğin bir gülün sürekli etrafına yaydığı, hiç değişmeyen yoğun bir kokusu vardır. En son teknolojiyle bile bu gül kokusunun birebir benzeri yapılamamaktadır. Laboratuvarlarda bu kokunun taklidi yapılmaya çalışıldığında ortaya çıkan sonuç son derece yetersizdir. Bir gülün kokusuna benzetilmeye çalışılarak üretilen kokular genellikle insanda rahatsızlığa neden olan ağır kokulardır. Oysa gül kokusu insanda hiçbir rahatsızlığa neden olmaz.
![]() |
---|
İman eden kişi bunların her birinin insanın Allah'ı tesbih etmesi, yarattığı güzelliklerde Allah'ın sanatını ve ilmini tanıyabilmesi için yaratılan varlıklar olduğunu bilir. Bu nedenle bahçesinde gezerken bu güzellikleri gördüğünde "MaşaAllah, Allah'tan başka kuvvet yoktur" (Kehf Suresi, 39)diyerek Allah'ı yüceltir. Allah'ın tüm bu güzellikleri insanların hizmetine sunduğunu ve ahirette bunlarla kıyas edilemeyecek üstünlükteki güzellikleri iman edenlere vereceğini hatırlar. Ve bundan dolayı Rabbimiz'e karşı duyduğu sevgi kat kat artar.
![]() |
---|
Bahçede Gezerken Gördüğünüz Bir Karınca Üzerinde
Hiç Düşündünüz mü?
![]() |
---|
Bazı insanlar çevrelerinde gördükleri canlılar üzerinde düşünmeyi çok gerekli görmezler. Her gün gördükleri canlıların ilginç özellikleri olabileceği akıllarına gelmez. Oysa iman eden bir insan için Allah'ın yarattığı her canlı kusursuz bir yaratılışın izlerini taşır. İşte karıncalar da bu canlılardandır.
İman eden bir insan bahçede dolaşırken gördüğü bir karıncayı görmezlikten gelerek geçip gitmez. Onun şaşkınlık verici özelliklerini görerek Allah'ın kusursuz yaratışına şahit olur.
Örneğin bir karıncanın yürüyüşünü dahi incelemek düşündürücüdür. Milimetrik bir inceliğe sahip olan bacaklarını son derece düzenli bir şekilde arka arkaya hareket ettirir, üstelik hangi bacağının önce, hangisinin sonra geleceğini çok iyi bilir. Hiç şaşırmadan hızlı hızlı hareket edebilir.
Bu küçücük böcek, kendi bedeninden çok daha büyük kırıntıları yüklenir. Canla başla onları yuvasına taşır. Kendi bedeniyle kıyaslandığında çok uzun mesafeler kat eder. Uçsuz bucaksız bir toprak zeminde görünürde hiçbir yol gösterici olmamasına rağmen yuvasını bulabilir. Üstelik bu yuvanın girişi insanın dahi tespit etmekte hayli zorlanacağı küçüklükte olmasına rağmen, o hiç yanılmaz ve nerede olursa olsun bu yuvayı bulur.
İnsan bahçede arka arkaya dizilmiş, büyük bir gayretle yuvalarına yiyecek taşımaya çalışan karıncaları görünce bu küçücük canlının böylesine canla başla çalışması için ne gibi bir amacı olabilir diye düşünür. Ardından bir karıncanın sadece kendisi için değil, kolonisindeki diğer bireyler, kraliçe karınca ve yavrular için de sürekli yiyecek taşıdığını fark eder. Bu kadar küçük ve gelişmiş bir beyni bile olmayan karıncanın bu çalışkanlığı, disiplini, fedakarlığı nereden bildiği, üzerinde düşünülmesi gereken bir konudur. Tüm bunları düşündükten sonra vardığı sonuç ise şöyledir: Karıncalar da tüm diğer canlılar gibi Allah'ın ilhamı ile hareket ederler, yalnızca O'nun emrine uyarlar.
Sarmaşıkların "Şuurlu" Hareketlerinin Düşündürdükleri
![]() |
---|
Bahçede dolaşmakta olan bir mümin Allah'ın yarattığı güzelliklerden biri olan sarmaşıklarla karşılaştığında, onlar üzerinde de düşünür. Çünkü düşünen bir insan için çevresindeki her varlıkta ders alınacak deliller vardır.
Örneğin sarmaşıkların kendilerini bir dala veya herhangi bir cisme dolamaları insanın üzerinde dikkatle düşünmesi gereken bir olaydır. Eğer bu büyüme bir yere kaydedilip, daha sonra hızlı çekimde izlense, sarmaşığın sanki şuurlu bir varlık gibi hareket ettiği görülür. Sanki biraz ilerisinde bir dal olduğunu görüyormuş gibi o dala doğru kendini uzatır ve adeta kement atarak dala kendini bağlar. Hatta bazen birkaç kez dolanarak kendini sağlama alır. Bu şekilde hızla ilerler, yolu bittiğinde geri dönerek veya aşağı doğru inerek kendine yeni bir yol bulur. İşte bunlara şahit olan mümin Allah'ın var ettiği tüm canlıları kendilerine özgü, kusursuz sistemlerle yarattığını bir kez daha görür.
Ayrıca bir sarmaşığın hareketlerini izlemeye devam ettikçe onun önemli bir özelliğine daha şahit olur. Sarmaşığın yanlara kollar çıkararak, kendini bulunduğu duvarın üzerine kuvvetlice yapıştırdığını görür. Şuursuz bir bitkinin ürettiği yapıştırıcı o kadar güçlüdür ki, yapıştığı duvardan çıkartırken duvarın boyasını dahi sökebilir.
Böyle bir bitkinin varlığı, bunları görüp üzerinde düşünen mümine bu bitkiyi yaratmış olan Allah'ın kudretini bir kez daha gösterir.
Ağaçların Düşündürdükleri
![]() |
---|
Ağaçları her gün her yerde görürüz ama, çok yüksek bir ağacın en ucundaki dalın, en uç yaprağına kadar suyun nasıl ulaşabildiğini hiç düşündünüz mü? Bir benzetme yaparak bundaki olağanüstülüğü daha iyi anlayabiliriz. Apartmanınızın bodrum katındaki deponun içindeki suyun, hidrofor veya herhangi güçlü bir motor kullanmadan üst katlara çıkması imkansızdır. Hatta ilk kata bile suyu gönderemezsiniz. Öyle ise ağaçlarda da hidrofor benzeri güçlü bir pompalama sistemi bulunmalıdır. Aksi takdirde ağacın gövdesine ve dallarına su ulaşamayacağı için ağaçlar kısa sürede ölebilirler.
Ancak Allah her ağacı gerekli tüm teçhizatı ile birlikte yaratmıştır. Hatta birçok ağaçtaki pompalama sistemi insanın kendi oturduğu apartmanla kıyas dahi edemeyeceği kadar üstündür. İşte çevresindeki herşeye "gören bir göz"le bakan kişinin, bu varlıkları gördüğünde düşündüğü konulardan biri de budur.
Bir diğer konu ise, yapraklarla ilgilidir. Gördükleri üzerinde düşünen bir insan ağaca baktığında üzerindeki yaprakları, alışık olduğu sıradan yapılar olarak değerlendirmez. Onlarla ilgili birçok insanın aklına gelmeyen şeyler düşünür. Örneğin yapraklar çok narin yapılı varlıklardır. Ancak buna rağmen kavurucu sıcağın altında bile kurumazlar. İnsan 40 derece sıcağın altında biraz kalsa derisinin rengi değişir, fazlasıyla su kaybeder. Ancak yapraklar incecik damarlarından çok az su alabilmelerine rağmen günlerce, hatta aylarca kavurucu sıcağın altında kavrulmadan yemyeşil kalabilirler. İşte bu, Allah'ın herşeyi benzersiz bir ilimle yarattığını gösteren bir yaratılış mucizesidir. İman eden insan da bu yaratılış mucizesi üzerinde düşünerek Rabbimiz'in büyüklüğünü bir kez daha görüp tesbih edebilir.
Gazete Okurken ve Televizyon Seyrederken…
İnsanlar genellikle gün içinde veya akşam evlerine dönünce gazete ve televizyon haberlerini takip ederler. Bu haberlerde de vicdanlı bir insan için üzerinde düşünüp öğüt alacak, Allah'ın ayetlerini görecek konular vardır.
Saldırı, Şiddet, Cinayet Olaylarının Sıklığının Düşündürdükleri
![]() |
---|
Her gün gazetelerin üçüncü sayfalarında ve televizyon haberlerinde birçok adam öldürme, yaralama, hırsızlık, soygun, dolandırıcılık, intihar gibi olayların haberlerine rastlanır. Bu olayların bu kadar sık gerçekleşmesi, insanların büyük bir bölümünün bu tarz suçları işlemeye bu kadar açık olmaları ise insana Allah'ın dinini yaşamayan insanların uğradıkları zararları gösterir. Bir insanın para almak için küçücük bir çocuğu rehin alabilmesi, ona çok büyük bir korku yaşatması, hatta öldürebilmesi, silahını doğrultup hiç tereddüt etmeden bir insanın yüzüne ateş edebilmesi, bir diğerinin rüşvet alması, intihar etmesi, dolandırıcılık yapması… Bunların hepsi bu insanların Allah'tan korkmadıklarının, ahiretin varlığına inanmadıklarının bir göstergesidir. Allah'tan korkup sakınan, ahirette hesap vereceğini bilen bir insan bunların herhangi birini asla yapamaz. Çünkü bunların her biri ahirette cehennemle karşılık görecek olan eylemlerdir.
Bir insan "ben ateistim, Allah'a inanmıyorum ama rüşvet almam" diyebilir. Ancak Allah korkusu olmayan bir insanın bu sözü kesinlikle geçerli olmaz. Çünkü bulunduğu koşullar değiştiğinde sözünde durmaması ihtimali son derece kuvvetlidir. Örneğin bu insanın acil bir sebepten dolayı para bulması gerektiğinde, karşısına hırsızlık yapabileceği veya rüşvet alabileceği bir ortam çıksa, bu sözünde durmayabilir. Veya böyle bir insanın kendi canının tehlike altında olduğu bir durumda yine sözünde durması beklenmez. Söz konusu kişi zor bir durumda rüşvet almaktan kaçınsa bile, başka bir haram fiile yönelebilir. Ancak Allah korkusu olan bir insan için koşulların veya mekanın değişmesi hiçbir şeyi değiştirmez. İman eden bir insan, her ne olursa olsun asla ahirette hesabını veremeyeceği şeyi yapmaz.
Bu nedenle her gün gazetelerde, televizyonlarda, dost meclislerinde şikayet edilen, "bu topluma neler oldu böyle" dedirten olayların nedeni dünyanın çeşitli ülkelerinde hakim olan dinsizliktir. Tüm bu haberleri gören mümin, bunların üzerinden geçip gitmez, tek çözümün insanlara Allah sevgisini ve korkusunu anlatmak, manevi değerleri canlandırmak olduğunu düşünür. Çünkü Allah'tan korkup sakınan, ahirette hesap vereceğini bilen insanların oluşturduğu toplumda bu türlü olayların yaşanması imkansızdır. Böyle bir toplumda huzur ve güven en yüksek derecede yaşanır.
Sabahlara Kadar Süren Tartışma Programlarının Düşündürdükleri
Yine gördükleri üzerinde düşünmeye devam eden kişi için, televizyonlarda yer alan tartışma programları da ibret vericidir.
Bu tartışma programlarına, o günün konusuyla en yakından ilgili ve o konuda en fazla bilgi sahibi kişiler çağırılır. Bu kişiler saatlerce bir konu hakkında konuşurlar ancak hiç kimse işin içinden çıkamaz ve bir sonuca da varamaz. Halbuki o tartışma programına katılanlar, bu konuyu çözebilecek yetkiye sahip olan kişilerdir.
Üstelik birçok konunun çözümü aslında son derece açıktır. Ancak insanların bir kısmının kişisel çıkarları, çevrelerinin etkisi altında kalmaları, samimi bir çözüm arama yoluna gitmektense kendi isimlerini ön plana çıkartma gayretleri tüm işleri adeta çıkmaza sokar.
Tüm bunlara şahit olan vicdanlı bir insan, bu olayların kaynağının da insanların Allah'ın dininden uzak olmaları olduğunu düşünür. Çünkü Allah'a iman eden bir insan asla sorumsuz, çözümsüz ve vurdum duymaz bir yapı sergileyemez. Allah'ın karşısına çıkardığı her olayda bir hikmet olduğunu, dünyada her an denenmekte olduğunu, aklını, gücünü, bilgisini Allah'ın razı olacağı şekilde kullanması gerektiğini bilir. Ayrıca bu tür programları seyreden bir mümin Allah'ın bir ayetini hatırlar:
... İnsan, herşeyden çok tartışmacıdır. (Kehf Suresi, 54)
Bu tarz programlarda rastlanan ortam insanların bir çoğunda olan tartışmacı, daha doğrusu kavgacı yönünü ortaya çıkarır. Bu kişilerin büyük kısmının, çoğunlukla kendilerine yöneltilen soruyu bile algılayamamaları, sadece kendi söyleyeceklerine takılıp bir an önce onu söylemeye çalışmaları, birbirlerinin sözünü kesmeleri, seslerini kolaylıkla yükseltip hemen itidallerini kaybederek sinirlenmeleri, hatta karşılarındaki insanlara hakaretler yağdırmaya başlamaları, bu kişilerin olumsuz yönlerini ortaya koymaları açısından önemlidir.
Allah korkusu olan, yüzde yüz samimi ve dürüst insanların toplandığı bir mecliste bu tür uzayan ve sonuçsuz kalan bir ortam kesinlikle oluşmaz. Amaç Allah'ın razı olacağı çözümü getirmek ve insanlara en fazlasıyla fayda sağlamak olduğu için, akla ve vicdana en uygun olan yöntem bulunur ve hiç vakit geçirilmeden uygulanır. Herkes vicdanen alınan karardan tatmin olacağı için herhangi bir tartışma ortamı da oluşmaz.
Bir kişinin itirazı olduğunda ise, eğer bu kişinin itirazı haklı nedenlere dayanıyorsa ve gösterdiği yol daha doğru ise, hemen bu teklif geçerli sayılır. Çünkü Allah'tan korkup sakınan insanlar, diğerleri gibi kibirlenerek laf anlamaz bir tavır göstermezler. Allah'ın Kuran'da bildirdiği gibi "... Ve her bilgi sahibinin üstünde daha iyi bir bilen vardır" (Yusuf Suresi, 76) diyerek, en doğru olanı uygularlar.
Aksi bir ortam, yani örneğine pek çok ülkede rastlanan, sabahlara kadar süren ve hiçbir sonuç alınamayan tartışmalar, insanlara din ahlakının getirdiği güzel ahlakın ve yüksek karakterin yaşanmadığı bir ortamda neler olabileceğini göstermesi açısından düşündürücüdür.
Üzerinde Düşünülmesi Gerekenler 3
Dünyanın Dört Bir Yanındaki Açlık ve Sefaletin Düşündürdükleri
![]() |
---|
Gazete ve televizyon haberlerinde sıkça rastlanan konulardan biri de insanlar arasında yaşanan adaletsizliktir.
Dünyanın bir yanında son derece zengin ve refah düzeyi çok yüksek ülkeler, bir yanında da yiyecek yemeği, en basit hastalığını bile tedavi edecek ilacı olmayan, bakımsızlıktan art arda ölen insanlar bulunmaktadır. Bu durumun gösterdiği ilk gerçek ise dünyada var olan zulüm sistemidir. Zira zengin birkaç ülke için buradaki insanların kurtarılmaları son derece kolaydır. Örneğin Afrika'da açlıktan ölen insanların yakınında, orada bulunan elmas madenlerinden zengin olmuş ve çok gelişmiş bir medeniyeti yaşayan toplumlar bulunmaktadır. Sefalet ve açlık içinde yaşayan ve ölüme terk edilen bu insanların yerlerinin değiştirilmesi veya bulundukları yerde onların ihtiyaç duydukları imkanların sağlanması son derece kolayken, onlarca yıldır bu insanlar için köklü bir çözüm aranmamaktadır. Oysa bu insanlara yardım etmek birkaç kişinin yapabileceği bir iş değildir. Köklü çözümler bulunabilmesi için, birçok insanın fedakarlık ve özveride bulunması gerekir. Ancak böyle bir konuya sahip çıkan insan sayısı dünya üzerinde çok azdır.
Bunların yanı sıra dünyanın her yanında trilyonlarca lira çeşitli nedenlerle israf edilmektedir. Bir yanda yemeğinin tadını beğenmediği için çöpe atan, bir yanda da yiyecek yemek bulamadığı için ölen insanlar bulunması, dünyada din ahlakını yaşamamanın getirdiği bir zulüm ortamının bulunduğunun çok açık delilidir.
Bunları gören kişi, bu zulmü ortadan kaldıracak tek şeyin Allah'ın emrettiği ahlakın yaşanması olduğunu düşünür. Çünkü Allah'tan korkan ve daima vicdanı ile davranan insanlar böyle bir zulme ve haksızlığa izin vermezler. Hiçbir gösterişe izin vermeden, dünyanın gerekirse tüm imkanlarını seferber ederek ihtiyaç içindeki insanlara hızlı, kesin ve kalıcı çözümlerle yardım ederler. Yoksullara ve ihtiyaç içinde olanlara yardımda bulunmanın Allah'tan ve ahiret gününden korkup sakınan insanlara ait bir özellik olduğu ayetlerde şöyle anlatılır:
Ve onların mallarında belirli bir hak vardır: Yoksul ve yoksun olan(lar)için. Onlar, din gününü tasdik etmektedirler. Rablerinin azabına karşı (daimi) bir korku duymaktadırlar. (Mearic Suresi, 24-27)
Kendileri, ona duydukları sevgiye rağmen yemeği, yoksula, yetime ve esire yedirirler. "Biz size, ancak Allah'ın yüzü (rızası) için yediriyoruz; sizden ne bir karşılık istiyoruz, ne bir teşekkür. Çünkü biz, asık suratlı, zorlu bir gün nedeniyle Rabbimiz'den korkuyoruz." (İnsan Suresi, 8-10)
Yoksulu doyurmamak ise Allah korkusu olmayan, dinsiz insanların özelliğidir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
(Allah buyruk verir:) "Onu tutuklayın, hemen bağlayın. Sonra çılgın alevlerin içine atın. Daha sonra onu, uzunluğu yetmiş arşın olan bir zincire vurup gönderin. Çünkü, o, büyük olan Allah'a iman etmiyordu. Yoksula yemek vermeye destekçi olmazdı. Bundan dolayı bugün, kendisine hiçbir sıcak dost yoktur. İrin ve kan karışımından başka bir yemek yoktur. Bunu da, hata edenlerden başkası yemez." (Hakka Suresi, 30-37)
Tüm Dünyada Meydana Gelen Afetlerin Düşündürdükleri
İnsanların televizyonlarda veya gazetelerde çok sık rastladıkları haberlerden biri de afet haberleridir. Yeryüzünde her an insanlar bir felaketle karşılaşabilirler. Hiç umulmayan bir anda şiddetli deprem olabilir, yangın çıkabilir, sel baskını olabilir. Bu haberleri gören bir insan, Allah'ın herşeye güç yetirdiğini, dilediği takdirde bir şehrin altını üstüne getirebileceğini düşünür. Bunları düşündüğünde görür ki, insanın Allah'tan başka sığınacağı ve yardım isteyeceği bir varlık yoktur. En sağlam binalar, en ileri teknoloji ile donatılmış şehirler bile Allah'ın azabına karşı koyamaz; bir anda yerle bir olabilirler.
![]() |
---|
Ayrıca bu felaket haberlerini duyan veya okuyan kişi, Allah'ın bu şehre felaketi bir hikmet üzere verdiğini de düşünür. Allah Kuran'da azgınlık yapan kavimleri öğüt alıp düşünsünler veya yaptıklarının karşılığını bulsunlar diye dünyada da azaba uğrattığını bildirmektedir. O halde bu topluluk da Allah'ın hoşnut olmayacağı bir ahlakı yaşıyorsa, belki de Allah'ın azabına uğramış olabilir. Veya Allah bu insanları dünyada birtakım zorluklarla deniyor da olabilir.
![]() |
---|
Bu ihtimalleri düşünen insan, tüm bunların kendi başına da gelmesinden korku duyar ve davranışları için Allah'tan bağışlanma diler.
Hiçbir insan veya hiçbir kavim başına gelecek olan azabı Allah dilemedikçe engelleyemez. Bu, ister dünyanın en zengin ve en güçlü ülkesi olsun, isterse coğrafi açıdan hiçbir riskli durumu olmayan bir yer olsun. Allah hiçbir ülkenin başına gelecek bir felaketi önleyemeyeceğini şöyle bildirir:
O ülkeler halkı, geceleri uyurken, onlara zorlu azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? Ya da o ülkeler halkı, kuşluk vakti eğlenceye dalmışken, onlara zorlu-azabımızın gelmeyeceğinden güvende miydiler? (Veya) Onlar, Allah'ın tuzağından güvende mi idiler? Allah'ın bir tuzak kurmasından, hüsrana uğrayan bir topluluktan başkası (akılsızca) güvende olmaz. (Bütün bunlar,) Sakinlerinden sonra yeryüzüne mirasçı olanları doğruya erdirme(ye veya ortaya çıkarmaya yetmez) mi? Eğer Biz dilemiş olsaydık onlara günahları nedeniyle bir musibet isabet ettirirdik; ve kalplerine damgalar vururduk da onlar böylelikle işitmeyenler olurlardı. (Araf Suresi, 97-100)
Haberlerde sık sık rastlanan bir diğer konu da ekonomideki bozulmadır. Özellikle de faizle ilgili her gün pek çok olumsuz haber çıkar. Faizin artık durdurulamadığı, bütün ekonomiyi kötü yönde etkilediğini belirten haberleri okuyan bir kişi, haram olan bir eylemin bu kadar yaygınlaştırılmasının sonucunda Allah'ın insanların kazançlarındaki bereketi kısarak karşılık verdiğini düşünür.
Kuran'ın "Allah, faizi yok eder de, sadakaları artırır. Allah, günahkar kafirlerin hiçbirini sevmez." (Bakara Suresi, 276) ayetinde bildirildiği gibi, Allah faizin getireceği geliri yok edebilir, bereketini azaltabilir. Yine bu gerçek bir başka ayette de şöyle bildirilmiştir:
İnsanların mallarından artsın diye, verdiğiniz faiz Allah Katında artmaz. Ama Allah'ın yüzünü (rızasını) isteyerek verdiğiniz zekat ise, işte (sevablarını ve gelirlerini) kat kat artıranlar onlardır. (Rum Suresi, 39)
İşte düşünen bir insan için faizle ilgili haberler de, Allah'ın ayetlerinin insanlar üzerinde tecelli ettiğinin örnekleridir.
![]() |
---|
Güzel Mekanların Üzerinde Düşünmek
![]() |
---|
Televizyon programlarında, gazete ve dergilerde elbette Allah'ın yarattığı güzellikleri görmek ve bunlar üzerinde tefekkür etmek de mümkündür. Buralarda yer alan güzel bir manzarayı, güzel bir evi, güzel bir bahçeyi veya deniz kenarını seyretmek veya bu yerlerde bulunmak her insanın hoşnut olduğu olaylardır. Bu görüntüler herşeyden önce insana cenneti hatırlatır. İnanan bir insan, dünyada bile bu kadar büyük nimetler veren, bu kadar muhteşem güzellikler gösteren Allah'ın, elbette ki cennette kıyaslanamayacak kadar güzel mekanlar yaratacağını bir kez daha hatırlar.
Fakat bunları gören kişinin aklına şunlar da gelir: Dünyada yaratılan her güzelliğin, dünyanın bir imtihan yeri olması nedeniyle türlü kusuru ve eksikliği vardır. Örneğin televizyonda görüntüleri görülen bir tatil yerinde bir süre kalındığında bu eksiklikleri fark edebilir. Havasının aşırı nemli olması, denizin insanı rahatsız edecek kadar tuzlu olması, bunaltıcı bir sıcak, sinekler bunlardan sadece birkaçıdır. Güneş altında yanmak ve bundan dolayı acı duymak, seyahat acentasının organizasyonundaki aksaklıklar, aynı mekanın paylaşıldığı insanların çekilmez oluşu gibi dünyaya ait birçok zorluk ve istenmeyen durum oluşabilir.
Cennette ise bu güzelliklerin asılları olacak ve insanı rahatsız eden tek bir zerre olmayacak veya hoşa gitmeyen tek bir konuşma yapılmayacaktır. İnsan dünyada karşılaştığı her güzellikte cennete özlem duyar. Dünyada Yüce Allah'ın kendisine verdiği nimetler için daima şükredici olur, bunların tümünün Allah'ın rahmetiyle verdiği nimetler olduğunu düşünerek bunlardan zevk alır. Ama asıllarının cennette olduğunu bildiği için, kendisini dünya güzelliklerine kaptırarak ahireti de unutmaz. Ebedi güzelliklere sahip olabileceği, Allah'ın cennetine girmeyi hak edebileceği bir yaşam sürdürür.
Bilimsel Bir Dergide Maddenin Temel Parçasının Atom Olduğu Bilgisini Okumak
Neler Düşündürür?
![]() |
---|
İnsan bildiği şeyler üzerinde düşünmediği müddetçe incelikleri kavrayamaz, ne kadar olağanüstü bir ortamda yaşamını sürdürdüğünü fark edemez. Bu yüzden iman eden her insan hiç durmaksızın Allah'ın yarattığı varlıklar ve olaylar üzerinde düşünür. Bunlar kimi zaman pek çok insanın bildiği konular da olabilir, ama o bu konulardan herkesten daha farklı sonuçlar çıkarabilir.
Örneğin evrendeki canlı ve cansız her varlığın temel maddesinin atomlar olduğu genel olarak insanların haberdar olduğu bir bilgidir. Yani çoğu insan, elindeki kitabın, koltuğun, içtiği suyun ve çevresinde gördüğü herşeyin atomlardan oluştuğunu bilir. Ama bunun ötesini düşünerek, Allah'ın üstün kudretine şahit olanlar ancak vicdanlı insanlardır. Böyle bir kişi bu konuyla ilgili bir haber gördüğünde şunları düşünür: Atomlar cansız varlıklardır. Peki atomlar gibi cansız maddeler biraraya gelip nasıl görebilen, duyabilen, duyduklarını yorumlayabilen, dinlediği müzikten zevk alabilen, düşünebilen, karar verebilen, sevinebilen veya üzülebilen insanı oluşturmuşlardır? İnsan, kendini diğer atom yığını varlıklardan tamamen ayıran bu özellikleri nasıl edinmiştir?
Elbette ki insana, tüm bu insani özelliklerini cansız ve şuursuz atomlar veremezler. İnsanı bu özelliklere sahip bir ruh ile yaratanın Allah olduğu apaçık bir gerçektir. Ve bunun ardından insanın aklına Allah'ın bir ayeti gelir. Ayette şöyle buyrulmaktadır:
Ki O, yarattığı herşeyi en güzel yapan ve insanı yaratmaya bir çamurdan başlayandır. Sonra onun soyunu bir özden (sülale'den), basbayağı bir sudan yapmıştır. Sonra onu 'düzeltip bir biçime soktu' ve ona ruhundan üfledi. Sizin için de kulak, gözler ve gönüller var etti. Ne az şükrediyorsunuz? (Secde Suresi, 7-9)
İnsanın Derin Düşünerek Ulaştığı Bazı Gerçekler…
Herşeyin insan için yaratılmış olduğunu hiç düşündünüz mü?
Allah'a iman eden bir kişi evrende var olan canlı cansız tüm varlıkları ve sistemleri dikkatli bir gözle incelediğinde, bunların tümünün insan için yaratıldığını açıkça görür. Hiçbir şeyin tesadüfen oluşmadığını, Allah'ın herşeyi insan yaşamına en uygun şekilde var ettiğini anlar.
Örneğin insan her an çok rahat nefes alabilmektedir. Soluduğu hava ne genzini yakar, ne başını döndürür, ne de baş ağrısı verir. Çünkü havadaki gazların oranı insan vücuduna en uygun miktarda ayarlanmıştır. Bunları düşünen kişinin aklına çok önemli bir nokta daha gelir: Eğer atmosferdeki oksijen mevcut miktarından biraz daha fazla veya biraz daha az olsa, her iki durum da canlılığın yok olmasına neden olurdu. Bunun üzerine bazen havasız bir yerde kaldığında nefes almakta ne kadar zorlandığını düşünür. İnançlı bir insan bu konu üzerinde düşünmeye devam ettikçe sürekli Rabbimiz'e şükreder. Çünkü dünyanın atmosferinin de pek çok gezegen gibi zor nefes alınacak şekilde olabileceğini, ancak böyle olmadığını ve dünya atmosferinin milyarlarca insanın rahatlıkla nefes alabileceği şekilde, son derece kusursuz bir denge ve düzen içinde yaratıldığını görür.
Yine üzerinde yaşadığı gezegen hakkında düşünmeye devam eden kişi, Allah'ın yaratmış olduğu suyun insanın hayatında ne kadar büyük bir önemi olduğunu düşünür. Aklına şunlar gelir: İnsanlar genellikle uzun süre sudan mahrum kaldıklarında suyun değerini anlarlar. Halbuki su, hayatımızın her anında ihtiyaç duyduğumuz bir maddedir. Örneğin hücrelerimizin, vücudumuzun her noktasına ulaşan kanımızın büyük bir bölümü sudur. Eğer böyle olmasaydı, kanın akışkanlığı azalacak, damarlarımızda akması çok zor hale gelecekti. Suyun akışkanlığı sadece bizim vücudumuz için değil, bitkiler için de son derece önemlidir. Bu sayede su, yaprakların incecik damarlarından geçerek yaprağın en uç kısmına kadar ulaşabilir.
Denizlerdeki büyük su kütleleri ise dünyamızın yaşanabilir bir gezegen olmasını sağlamaktadır. Eğer yeryüzündeki denizlerin oranı karalara göre daha düşük olsaydı, o zaman her yer çöle döner ve yaşam imkansız olurdu.
Bunları düşünen vicdanlı kişi, dünya üzerinde bu kadar kusursuz bir dengenin sağlanmasının elbette ki tesadüf eseri olmadığına kesin olarak kanaat getirir. Tüm bunları görmek ve düşünmek ona üstün güç sahibi olan Allah'ın herşeyi bir amaç doğrultusunda yarattığını gösterir.
Üstelik bu konuda düşündüğü örneklerin son derece kısıtlı olduğu da aklına gelir. Öyle ki, dünyadaki dengeler ile ilgili örnekleri saymakla bitirmek mümkün değildir. Ancak düşünen insan evrenin her köşesinde var olan düzeni, kusursuzluğu ve dengeyi açıkça görebilir ve bunun sonucunda Allah'ın herşeyi insan için yarattığı gerçeğine varır. Allah bu gerçeği Kuran'da şöyle bildirir:
Kendi'nden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13)
Sonsuzluğun Düşündürdükleri
![]() |
---|
Sonsuzluk kavramını hemen herkes bilir, ancak siz hiç sonsuzluğun üzerinde düşünmüş müydünüz? Allah'a iman eden bir insanın tefekkür ettiği konulardan biri de budur.
Allah'ın cennet ve cehennem hayatını sonsuz yaratmış olması her insanın, üzerinde düşünmesi gereken çok önemli bir konudur. Bunu düşünen kişinin aklına şunlar gelir: Cennetin sonsuz olması, ölümden sonraki hayatta verilmiş en büyük nimet ve ödüllerden biridir. Çünkü cennetteki ihtişamlı yaşam, asla son bulmayacaktır. İnsan dünyada en fazla 100 sene kadar yaşayabilir. Ama cennetteki yaşam katrilyon çarpı katrilyon yıl boyunca, asla tükenmeden devam edecektir.
Bunları hatırlayan kişinin aklına insanların sonsuzluğu kavramasının son derece güç olduğu da gelir. Bu konuyla ilgili şöyle bir örnek açıklayıcı olabilir: Yüz trilyon insan olsa, gece gündüz hiç durmadan yüz trilyonu yüz trilyon ile çarparak ilerleseler, yüz trilyon yıl ömürleri olsa ve ömürleri boyunca bu işle uğraşsalar ulaştıkları rakam, yine de sonsuz hayatta geçirilecek yıl sayısının yanında "sıfır" gibi kalır.
İşte bunları düşünen insan şu sonuca varır: Allah öyle büyük bir ilme sahiptir ki, insana göre "sonsuz" olan, O'nun Katında bitmiş durumdadır. Zamanın ilk yaratıldığı andan sonsuzluk anına kadar geçecek olan her olay, her düşünce, vakitleri ve şekilleri ile O'nun ilmiyle belirlenmiş ve bitmiş durumdadır.
İnsanın aynı şekilde cehennemin de inkarcılar için sonsuza kadar kalınacak bir mekan olduğunu düşünmesi gerekir. Cehennemde türlü türlü azaplar, işkenceler ve zorlu bir hayat vardır. Cehennemdeki inkarcılar kesintisiz olarak fiziksel ve manevi işkenceye tabi tutulurlar. Bu işkencelerin arkası sonsuza kadar hiç kesilmez, uyku veya dinlenme hiçbir zaman olmaz. Eğer cehennemdeki hayatın bir sonu olsaydı, bu katrilyonlarca sene sonra bile olsa, cehennem ehli için bir ümit olurdu. Ancak dünya hayatında işledikleri günahların karşılığı sonsuz bir azaptır:
Ayetlerimizi yalanlayanlar ve onlara karşı büyüklenenler, işte onlar ateşin arkadaşlarıdır; onda sonsuzca kalacaklardır. (Araf Suresi, 36)
Bu nedenle sonsuzluğu düşünerek kavramaya çalışmak her insan için son derece önemlidir. Bir insanın ahiret için çabasını artırır, korkusunu ve ümidini güçlendirir. Sonsuz azaptan şiddetle korkup sakınırken, sonsuz cennete kavuşmanın ümidini taşır.
Rüyalar Üzerinde Neler Düşünülür?
Düşünen bir insan için rüyada önemli hikmetler vardır. Böyle bir insan uyurken gördüğü rüyaların ne kadar "gerçek gibi" olduğunu, hatta uyandığı andan pek bir farkı olmadığını düşünür. Örneğin gece bedeni yatağında yatıyor olmasına rağmen, rüyasında iş gezilerine çıkmış, insanlarla tanışmış, müzik dinleyerek yemek yemiştir. Hatta yemeğin tadını almış, müzikte dans etmiş, olan olaylardan dolayı heyecanlanmış, sevinip üzülmüş, korku duymuş, yorgunluk hissetmiş, hatta o güne kadar hiç kullanmadığı ve nasıl kullanıldığını dahi bilmediği bir aleti kullanmış olabilir.
Bedeni bir yatakta sabit durmasına ve gözleri kapalı olmasına rağmen, sürekli bulunduğu mekandan farklı görüntüler görmüştür. Demek ki gören gözleri değildir. Yattığı oda bomboş olmasına rağmen, sesler duymuştur. Demek ki duyan kulakları değildir. Herşey beyninin içinde gerçekleşmiştir. Ancak sanki her görüntünün aslı varmış gibi, herşey çok gerçekçidir. Peki, dışarıda hiçbirinin aslı olmamasına rağmen, bu kadar gerçekçi görüntüleri insanın beyninde oluşturan nedir? İnsan uyurken bunları bilinçli olarak ve isteyerek aklında kurgulayamaz. Beynin ise kendi kendine böyle görüntüler oluşturması imkansızdır. Beyin, protein moleküllerinden oluşmuş bir et yığınıdır. Böyle bir maddenin kendiliğinden görüntü oluşturduğunu, hatta o güne kadar hiç görülmeyen insan yüzlerini, mekanları, sesleri oluşturduğunu iddia etmek son derece mantıksız olur. Öyle ise uyurken rüyadaki görüntüleri gösteren kimdir? Bunları düşünen insan açık gerçeği bir kez daha görür: İnsanları uyutan, uyku sırasında ruhlarını çekip alan, uyandıktan sonra geri veren ve uykuda rüyaları gösteren Allah'tır.
![]() |
---|
Rüyaları Allah'ın gösterdiğini bilen insan, rüyanın hikmetlerini ve yaratılış amacını da düşünür. Rüya esnasında, aynı uyanıkken olduğu gibi yaşadığı olaylardan ve kişilerden emindir. Hepsinin gerçekten var olduğunu, rüyasında gördüğü yaşantının kesintisiz ve devamlı olduğunu zanneder. Hatta biri yanına gelerek "şu anda rüyadasın, uyan" dese ona inanmaz. Bunları fark eden insan ise şöyle düşünür: "Bu dünya hayatının da geçici ve rüya benzeri bir yaşantı olmadığını kim söyleyebilir? Aynı rüyadan uyanır gibi bir gün bu dünya hayatından da uyanacak ve bambaşka görüntüleri, örneğin ahiret görüntülerini göreceğim…"
Kuran Ayetleri
Üzerinde Düşünmek
![]() |
---|
Kutsal kitabımız Kuran, Allah'ın tüm insanlara gönderdiği son kitaptır. Dünya üzerinde yaşayan her insan Kuran'ı öğrenmek ve onda bildirilen emirleri uygulamakla yükümlüdür. Ancak insanların büyük bir bölümü, Kuran'ı kutsal bir kitap olarak kabul etmelerine rağmen onu öğrenmez ve Kuran'da Allah'ın emrettiklerini yerine getirmezler. Bu, Kuran üzerinde hiç düşünmemiş olmalarının, Kuran'ı kulaktan dolma bilgilerle tanıyor olmalarının bir sonucudur. Düşünen bir insan için Kuran'ın önemi ve insan hayatındaki yeri ise çok büyüktür.
Herşeyden önce "düşünen" bir insan, kendisini ve içinde bulunduğu evreni yoktan var eden, kendisine bir hiçken can veren, sayısız nimet ve güzellik bahşeden Yaratıcımızı tanımak ve O'nun hangi tavırlardan hoşnut olacağını öğrenmek ister. Allah'ın elçisi vasıtasıyla gönderdiği Kuran, insanın bu sorularına cevap veren bir yol göstericidir. Bu nedenle insanın, Allah'ın insanlara rehber olarak indirdiği, doğruyu ve yanlışı birbirinden ayırdığı kitabını çok iyi bilmesi, her ayetinin üzerinde düşünerek, Allah'ın emrettiklerini en doğru ve en güzel şekilde uygulaması gerekir. Allah Kuran'ın insanlara ne amaçla gönderildiğini şöyle haber verir:
(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad Suresi, 29)
Gerçek (şu ki), o (Kuran,) elbette bir öğüttür. Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür. (Müddessir Suresi, 54-55)
Birçok insan Kuran'ı okur, ancak önemli olan Allah'ın ayetlerinde de bildirdiği gibi okunan her Kuran ayetinin üzerinde düşünmek, o ayetten bir öğüt almak ve davranışlarını bu öğütler doğrultusunda düzeltmektir. Örneğin Kuran'da haber verilen, "Demek ki, gerçekten zorlukla beraber kolaylık vardır. Gerçekten güçlükle beraber kolaylık vardır." (İnşirah Suresi, 5-6) ayetlerini okuyan bir insan, bu ayet üzerinde düşünür. Allah'ın her zorluğun ardından bir kolaylık yaratacağını, öyle ise herhangi bir zorlukla karşılaştığında tek yapacağı şeyin Allah'a tevekkül ederek, ardından gelecek olan kolaylığı beklemek olduğunu anlar. Allah'ın böyle bir vaadi varken, zorluk anlarında paniğe veya ümitsizliğe kapılmanın ise imanda bir zayıflık alameti olduğunu görür. Ve bu ayeti okuyup üzerinde düşündükten sonraki hayatı boyunca davranışları ayette bildirildiği şekilde olur. Allah Kuran'da geçmişte yaşamış olan peygamberlerin ve elçilerin hayatlarından bazı bilgileri de bizlere aktarır ki bu insanlar Allah'ın razı olacağı bir insanın davranışlarının, konuşmalarının ve hayatının nasıl olduğunu görsünler ve örnek alsınlar. Allah, elçilerin kıssalarının üzerinde düşünülmesi ve insanların bu kıssalardan öğüt almaları gerektiğini bazı ayetlerde şöyle bildirir:
Andolsun, onların kıssalarında temiz akıl sahipleri için ibretler vardır. (Yusuf Suresi, 111)
Musa (olayın)da da (düşündürücü ayetler vardır). Hani Biz onu açık bir delille Firavun'a göndermiştik;(Zariyat Suresi, 38)
Böylece Biz onu (Nuh'u) ve gemi halkını kurtardık ve bunu alemlere bir ayet (kendisinden ders çıkarılacak bir olay) kılmış olduk. (Ankebut Suresi, 15)
Kuran'da geçmiş kavimlerin bazı özelliklerinden, sahip oldukları ahlaktan ve başlarına gelen felaketlerden de söz edilir. Bu konularla ilgili ayetleri, sadece geçmiş toplulukların başlarına gelenlerin aktarıldığı tarihi olaylar olarak okumak büyük bir yanılgı olur. Çünkü Allah tüm diğer ayetleri olduğu gibi geçmiş kavimlerden bahsedilen ayetleri de üzerinde düşünmemiz ve bu kavimlerin başlarına gelenlerden ibret alarak davranışlarımızı düzeltmemiz için bizlere bildirmiştir. Ayetlerde şöyle buyrulmaktadır:
Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (Kamer Suresi, 51)
Ve onu da tahtalar ve çiviler(le inşa edilmiş gemi) üzerinde taşıdık; gözlerimiz önünde akıp-gitmekteydi. (Kendisi ve getirdikleri) İnkar edilmiş-nankörlük edilmiş olan (Nuh)a bir mükafaat olmak üzere. Andolsun, Biz bunu bir ayet olarak bıraktık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? Şu halde Benim azabım ve uyarıp-korkutmam nasılmış? Andolsun Biz Kur'an'ı zikr (öğüt alıp düşünmek) için kolaylaştırdık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (Kamer Suresi, 13-17)
Allah Kuran'ı tüm insanlara bir rehber olarak indirmiştir. Dolayısıyla Kuran'ın her ayeti üzerinde düşünmek, ve her bir ayetten bir ders ve öğüt alarak, Kuran'a göre yaşamak, Allah'ın hoşnutluğunu, rahmetini ve cennetini kazanmanın tek yoludur.
Allah Kuran'da İnsanları Neleri Düşünmeye Çağırır?
(Onları) Apaçık deliller ve kitaplarla (gönderdik). Sana da zikri (Kur'an'ı) indirdik ki, insanlara kendileri için indirileni açıklayasın ve onlar da iyice düşünsünler, diye. (Nahl Suresi, 44)
Nahl Suresi'ndeki bu ayette olduğu gibi, Allah birçok ayetinde insanları düşünmeye çağırır. Allah'ın, düşünmemizi bildirdiği konular üzerinde düşünmek, Rabbimiz'in yarattığı hikmet ve yaratılış mucizelerini görmek bir ibadettir. Üzerinde düşünülen her konu Allah'ın sonsuz gücünü, aklını, ilmini, sanatını ve diğer sıfatlarını tanıyıp anlamamıza vesile olur.
Allah İnsanı Kendi Yaratılışı Üzerinde Düşünmeye Çağırır
İnsan demektedir ki: "Ben öldükten sonra mı, gerçekten diri olarak çıkarılacağım?" İnsan önceden, hiç bir şey değilken, gerçekten Bizim onu yaratmış bulunduğumuzu (hiç) düşünmüyor mu? (Meryem Suresi, 66-67)
![]() |
---|
Allah İnsanı Göklerin ve Yerin Yaratılışı Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Şüphesiz, göklerin ve yerin yaratılmasında, gece ile gündüzün ardı ardına gelişinde, insanlara yararlı şeyler ile denizde yüzen gemilerde, Allah'ın yağdırdığı ve kendisiyle yeryüzünü ölümünden sonra dirilttiği suda, her canlıyı orada üretip-yaymasında, rüzgarları estirmesinde, gökle yer arasında boyun eğdirilmiş bulutları evirip çevirmesinde düşünen bir topluluk için gerçekten ayetler vardır. (Bakara Suresi, 164)
![]() |
---|
Allah İnsanı Dünya Hayatının Geçiciliğini Düşünmeye Çağırır
Dünya hayatının örneği, ancak gökten indirdiğimiz, onunla insanların ve hayvanların yediği yeryüzünün bitkisi karışmış olan bir su gibidir. Öyle ki yer, güzelliğini takınıp süslendiği ve ahalisi gerçekten ona güç yetirdiklerini sanmışlarken (işte tam bu sırada) gece veya gündüz ona emrimiz gelmiştir de, dün sanki hiçbir zenginliği yokmuş gibi, onu kökünden biçilip atılmış bir durumda kılmışız. Düşünen bir topluluk için Biz ayetleri böyle birer birer açıklarız. (Yunus Suresi, 24)
Hangi biriniz ister ki, altından ırmaklar akan hurmalardan, üzümlerden bir bahçesi olsun, içinde kendisinin olan bütün ürünler de bulunsun; fakat kendisine ihtiyarlık gelip çatsın, (üstelik) zayıf ve küçük çocukları olsun (böyle bir durumda iken) ona (bahçesine) ateşli bir kasırga isabet etsin de yanıversin. İşte Allah size ayetleri böyle açıklar, ki düşünesiniz. (Bakara Suresi, 266)
Allah İnsanı Sahip Olduğu Nimetler Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Ve O, yeri yayıp uzatan, onda sarsılmaz-dağlar ve ırmaklar kılandır. Orada ürünlerin her birinden ikişer çift yaratmıştır; geceyi gündüze bürümektedir. Şüphesiz bunlarda düşünen bir topluluk içingerçekten ayetler vardır.
Yeryüzünde birbirine yakın komşu kıtalar vardır; üzüm bağları, ekinler, çatallı ve çatalsız hurmalıklar da vardır ki, bunlar aynı su ile sulanır; ama ürünlerinde (ki verimde ve lezzette) bazısını bazısına üstün kılıyoruz. Şüphesiz, bunlarda aklını kullanan bir topluluk için gerçekten ayetler vardır.(Rad Suresi, 3-4)
![]() |
---|
Allah İnsanı Tüm Evrenin İnsan İçin Yaratıldığını Düşünmeye Çağırır
Kendi'nden (bir nimet olarak) göklerde ve yerde olanların tümüne sizin için boyun eğdirdi. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Casiye Suresi, 13)
Onunla sizin için ekin, zeytin, hurmalıklar, üzümler ve meyvelerin her türlüsünden bitirir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir topluluk için ayetler vardır. Geceyi, gündüzü, Güneş'i ve Ay'ı sizin emrinize verdi; yıldızlar da O'nun emriyle emre hazır kılınmıştır. Şüphesiz bunda, aklını kullanabilen bir topluluk için ayetler vardır. Yerde sizin için üretip-türettiği çeşitli renklerdekileri de (faydanıza verdi). Şüphesiz bunda, öğüt alıp düşünen bir topluluk için ayetler vardır. Denizi de sizin emrinize veren O'dur, ondan taze et yemektesiniz ve giyiminizde ondan süs-eşyaları çıkarmaktasınız. Gemilerin onda (suları) yara yara akıp gittiğini görüyorsun. (Bütün bunlar) O'nun fazlından aramanız ve şükretmeniz içindir. Sizi sarsıntıya uğratır diye yerde sarsılmaz dağlar bıraktı, ırmaklar ve yollar da (kıldı). Umulur ki doğru yolu bulursunuz. Ve (başka) işaretler de (yarattı); onlar yıldız(lar)la da doğru yolu bulabilirler. Yaratan, hiç yaratmayan gibi midir? Artık öğüt alıp-düşünmez misiniz? (Nahl Suresi, 11-17)
![]() |
---|
Allah İnsanları Kendi Nefisleri Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Kendi nefisleri konusunda düşünmüyorlar mı?… (Rum Suresi, 8)
![]() |
---|
Allah İnsanı Güzel Ahlak Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Yetimin malına, o erginlik çağına erişinceye kadar -o en güzel (şeklin) dışında- yaklaşmayın. Ölçüyü ve tartıyı doğru olarak yapın. Hiç bir nefse, gücünün kaldırabileceği dışında bir şey yüklemeyiz. Söylediğiniz zaman -yakınınız dahi olsa- adil olun. Allah'ın ahdine vefa gösterin. İşte bunlarla size tavsiye (emr) etti; umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz.(Enam Suresi, 152)
Şüphesiz Allah, adaleti, ihsanı, yakınlara vermeyi emreder; çirkin utanmazlıklardan (fahşadan), kötülüklerden ve zorbalıklardan sakındırır. Size öğüt vermektedir, umulur ki öğüt alıp-düşünürsünüz. (Nahl Suresi, 90)
Ey iman edenler, evlerinizden başka evlere, yakınlık kurup (izin almadan) ve (ev halkına) selam vermeden girmeyin. Bu sizin için daha hayırlıdır; umulur ki öğüt alıp düşünürsünüz. (Nur Suresi, 27)
Allah İnsanı Ahireti, Kıyamet ve Hesap Gününü Düşünmeye Çağırır
Her bir nefsin hayırdan yaptıklarını hazır bulduğu ve her ne kötülük işlediyse onunla kendisi arasında uzak bir mesafe olmasını istediği o günü (düşünün). Allah, sizi Kendisi'nden sakındırır. Allah, kullarına karşı şefkatli olandır. (Al-i İmran Suresi, 30)
Güç ve basiret sahibi olan kullarımız İbrahim'i, İshak'ı ve Yakub'u da hatırla. Gerçekten Biz onları, katıksızca (ahiretteki asıl) yurdu düşünüp-anan ihlas sahipleri kıldık. (Sad Suresi, 45-46)
Artık onlar, kıyamet-saatinin kendilerine apansız gelmesinden başkasını mı gözlüyorlar? İşte onun işaretleri gelmiştir. Fakat kendilerine geldikten sonra öğüt alıp-düşünmeleri onlara neyi sağlar? (Muhammed Suresi, 18)
![]() |
---|
Allah İnsanı, Yarattığı Canlılar Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Rabbin bal arısına vahyetti: Dağlarda, ağaçlarda ve onların kurdukları çardaklarda kendine evler edin. Sonra meyvelerin tümünden ye, böylece Rabbinin sana kolaylaştırdığı yollarda yürü-uçuver. Onların karınlarından türlü renklerde şerbetler çıkar, onda insanlar için bir şifa vardır. Şüphesizdüşünen bir topluluk için gerçekten bunda bir ayet vardır. (Nahl Suresi, 68-69)
![]() |
---|
Allah İnsanı Ansızın Gelebilecek Azapları Düşünmeye Çağırır
De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer size Allah'ın azabı gelirse ya da saat (kıyamet) gelip çatarsa, Allah'tan başkasını mı çağıracaksınız? Eğer doğru sözlüler iseniz (çağırın bakalım.)" (Enam Suresi, 40)
De ki: "Düşündünüz mü hiç; eğer Allah sizin işitmenizi ve görmenizi alıverir ve kalplerinizi mühürlerse, onları size Allah'tan başka getirebilecek ilah kimdir?" Bak, Biz nasıl ayetleri 'çeşitli biçimlerde açıklıyoruz da' sonra onlar (yine) sırt çevirip-engelliyorlar? (Enam Suresi, 46)
De ki: "Düşündünüz mü hiç; size Allah'ın azabı apansız ya da açıkdan geliverirse, zulme sapan kavimden başkası mı yıkıma uğrayacak?" (Enam Suresi, 47)
De ki: "Düşündünüz mü hiç, eğer O'nun azabı size gece veya gündüz geliverirse, suçlu-günahkarlar, bunu ne diye erkene almak istiyorlar?" (Yunus Suresi, 50)
Görmüyorlar mı ki, gerçekten onlar her yıl, bir veya iki defa belaya çarptırılıyorlar da sonra tevbe etmiyorlar ve öğüt alıp (ders çıkarıp) düşünmüyorlar. (Tevbe Suresi, 126)
Andolsun, ilk nesilleri yıkıma uğrattıktan sonra, Musa'ya, insanlar için (gözleri hikmetle açıp aydınlatacak) basiretler, hidayet ve rahmet olmak üzere kitap verdik. Umulur ki, öğüt alıp-düşünürler diye. (Kassas Suresi, 43)
Andolsun Biz sizin benzerlerinizi yıkıma uğrattık. Fakat öğüt alıp-düşünen var mı? (Kamer Suresi, 51)
Andolsun, Biz de Firavun aile (çevre)sini belki öğüt alıp düşünürler diye yıllar yılı kuraklığa ve ürün kıtlığına uğrattık. (Araf Suresi, 130)
Allah İnsanı Kuran Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Onlar hala Kur'an'ı iyice düşünmüyorlar mı? Eğer o, Allah'tan başkasının katından olsaydı, kuşkusuz içinde birçok aykırılıklar (çelişkiler, ihtilaflar) bulacaklardı. (Nisa Suresi, 82)
Onlar, yine de o sözü (Kur'an'ı) gereği gibi düşünmediler mi, yoksa onlara, geçmişteki atalarına gelmeyen bir şey mi geldi? (Müminun Suresi, 68)(Bu Kur'an,) Ayetlerini, iyiden iyiye düşünsünler ve temiz akıl sahipleri öğüt alsınlar diye sana indirdiğimiz mübarek bir kitaptır. (Sad Suresi, 29)Belki onlar öğüt alıp-düşünürler diye, Biz onu (Kur'an'ı), senin dilinle kolaylaştırdık. (Duhan Suresi, 58)Gerçek (şu ki), o (Kur'an,) elbette bir öğüttür. Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür. (Müddessir Suresi, 54-55)
Böylece Biz onu, Arapça bir Kur'an olarak indirdik ve onda korkulacak şeyleri türlü şekillerde açıkladık; umulur ki korkup-sakınırlar ya da onlar için düşünme (yeteneğini) oluşturur. (Taha Suresi, 113)
Allah'ın Elçileri, Anlayışı Kapalı Olan Kavimlerini Düşünmeye Çağırmışlardır
De ki: "Size Allah'ın hazineleri yanımdadır demiyorum, gaybı da bilmiyorum ve ben size bir meleğim de demiyorum. Ben, bana vahyedilenden başkasına uymam." De ki: "Kör olanla, gören bir olur mu? Yine de düşünmeyecek misiniz?" (Enam Suresi, 50)
Kavmi onunla çekişip-tartışmaya girdi. Dedi ki: "O beni doğru yola erdirmişken, siz benimle Allah konusunda çekişip-tartışmaya mı girişiyorsunuz? Sizin O'na şirk koştuklarınızdan ben korkmuyorum, ancak Allah'ın benim hakkımda bir şey dilemesi başka. Rabbim, ilim bakımından her şeyi kuşatmıştır. Yine de öğüt alıp-düşünmeyecek misiniz?" (Enam Suresi, 80)
Allah İnsanı Şeytanın Etkisine Karşı Koymak İçin Düşünmeye Çağırır
Eğer sana şeytandan yana bir kışkırtma (vesvese veya iğva) gelirse, hemen Allah'a sığın. Çünkü O, işitendir, bilendir. (Allah'tan) Sakınanlara şeytandan bir vesvese eriştiğinde (önce) iyice düşünürler(Allah'ı zikredip-anarlar), sonra hemen bakarsın ki görüp bilmişlerdir. (Şeytanın) Kardeşleri ise, onları sapıklığa sürüklerler, sonra peşlerini bırakmazlar. (Araf Suresi, 200-202)
Allah Tebliğ Yapılan Kişiyi Düşünmeye Yöneltmeyi Tavsiye Eder
Sen ve kardeşin ayetlerimle gidin ve Beni zikretmede gevşek davranmayın. İkiniz Firavun'a gidin, çünkü o, azmış bulunuyor. Ona yumuşak söz söyleyin, umulur ki öğüt alıp-düşünür veya içi titrer-korkar. (Taha Suresi, 42-44)
Allah İnsanı Ölüm ve Uyku Üzerinde Düşünmeye Çağırır
Allah, ölecekleri zaman canlarını alır; ölmeyeni de uykusunda (bir tür ölüme sokar). Böylece, kendisi hakkında ölüm kararı verilmiş olanı(n ruhunu) tutar, öbürüsünü ise adı konulmuş bir ecele kadar salıverir. Şüphesiz bunda, düşünebilen bir kavim için gerçekten ayetler vardır. (Zümer Suresi, 42)
![]() |
---|
Sonuç
![]() |
---|
Bu kitabın amacı "düşünmeye davet"tir. Bir insana gerçekler birçok şekilde anlatılabilir; tüm detaylar, tüm deliller, her türlü imkan kullanılarak gösterilebilir. Ancak eğer insan tüm bu gerçekleri kendi içinde, samimi ve dürüst olarak, gerçeği kavrayabilmek amacıyla düşünmezse, tüm bu çabaların hiçbir etkisi olmaz. Bu nedenle Allah'ın elçileri kavimlerine tebliğde bulunduklarında onlara gerçekleri tüm açıklığı ile anlatmışlar ve ardından onları düşünmeye çağırmışlardır.
Düşünen insan Allah'ın yaratış sırlarını, dünya hayatının gerçeğini, cennet ve cehennemin varlığını, olayların iç yüzünü kavrar. Allah'ın razı olduğu bir insan olmanın önemini daha iyi anlar, din ahlakını gereği gibi yaşar, gördüğü herşeyde Allah'ın sıfatlarını tanır, insanların büyük çoğunluğunun değil, Allah'ın emrettiği şekilde düşünmeye başlar. Bunun sonucu olarak da hem güzelliklerden herkesten çok daha fazla zevk alır, hem de gereksiz kuruntulara, dünyaya yönelik hırslarla kapılarak kendini sıkıntıya sokmaz.
Bunlar, düşünen bir insanın dünyada kazanacağı güzelliklerden sadece birkaçıdır. Düşünerek daima doğruyu gören insanın ahiretteki kazancı ise Rabbimiz'in sevgisi, rızası, rahmeti ve cennetidir. Dünya hayatında düşünerek gerçekleri görmekten kaçınan insanların ise düşünecekleri, hem de "derin ve iyiden iyiye" düşünecekleri ve gerçekleri tüm açıklığı ile görecekleri bir gün mutlaka gelecektir. Ancak o günkü düşünmeleri onlara hiçbir yarar sağlamayacak, hatta onları kahredecektir. Allah bu insanların ne zaman düşüneceklerini Kuran'da şöyle bildirir: Ancak o, 'her şeyi batırıp gömen büyük-felaket' (kıyamet) geldiği zaman. O gün, insan, neye çaba harcadığını düşünüp-anlar. Görebilenler için cehennem de sergilenmiştir. (Naziat Suresi, 34-36)
Düşünmeyerek sorumluluklardan kaçabildiklerini zannedenler, belki uğrayacakları sonu düşünür ve Allah'ın dinine dönerler diye insanları düşünmeye çağırmak müminlerin ibadetidir. Ancak iman edenler Kuran'da Rabbimiz'in verdiği hükmü bilerek hareket ederler. Ayette şöyle bildirilmektedir:
Artık kim dilerse, öğüt alıp-düşünür. (Müddessir Suresi, 55)