30 Ocak 2014 Perşembe

Evrimin Fosillere Yenilişi

Evrimin Fosillere Yenilişi

Giriş

Bir bitki ya da hayvanın eski jeolojik çağlardan bu yana yerkabuğunda korunmuş olan kalıntılarına ya da izlerine fosil denir. Yeryüzünün her tarafından derlenmiş olan fosiller, yaşamın başlangıcından bu yana yeryüzünde yaşamış canlılar hakkında bilgi veren en önemli kaynaktır.
Hava ile teması ani bir şekilde kesilen canlıların iskeletleri, bozulmadan günümüze kadar ulaşır. Fosillerin araştırılması, soyu tükenmiş hayvanlar ve bitkiler konusunda bilgilenmemizi sağlar. Bu bilgiler hangi zaman dilimlerinde hangi canlıların yaşadıkları hakkında da bilgi verir.

Yukarıda, altta soldaki resimde dört kanatlı bir böcek fosili, Eosen dönemine ait (54 milyon yıl önce) Sağında, Arı fosili, (24 milyon yıllık Dominik amberi) Sağ üstte, 25 milyon yıllık Termit fosili
Yüzlerce milyon yıllık fosil örnekleri, evrimciler için, kendi teorilerine uygun şekilde kullanabilecekleri birer malzemedir. Evrimciler bir fosili alır, bunu günümüz canlılarından biriyle ilişkilendirir ve bu fosilin söz konusu canlının atası olduğunu iddia ederler. Bunun üzerine oldukça ilginç ve detaylı senaryolar kurarlar. Söz konusu fosil bir balıksa, sözde bu fosilin "sadece birkaç kemiğinden" ilkel bazı özelliklere, yeni gelişmekte olan organlara, dönüşüm geçiren ara geçiş uzuvlarına sahip olduğunu iddia ederler. Bu canlı üzerine kitaplar yazar, konferanslar düzenler, bunu "yıllarca" aradıkları ara geçiş fosili olarak sergileyip dururlar.
Ta ki, bu fosilin canlı bir örneği karşılarına çıkıncaya kadar!
Bir canlının milyonlarca yıl önce yaşadığı bilinen halinin günümüzde bilim adamlarının karşısına canlı olarak çıkması, evrimcilerin ürettiği tüm masalları  altüst eder. Bu durum, evrimcilerin iddialarına göre milyonlarca yıl boyunca evrim geçirmiş olması gereken canlının, her nasılsa, bu hayali evrim sürecine hiç maruz kalmadığını gösterir. Dahası, evrime göre, tamamen ilkel canlıların yaşamış olması gereken bir dönemde, son derece kompleks özellikleriyle, tam olarak gelişmiş ve tümüyle o canlıya has yapılara sahip varlıkların bulunduğunu kanıtlar. Evrimcilerin "ilkel" zannettikleri canlı, hiç de ilkel değildir. Yani "tek hücreliden dönüşüm", "ara geçiş formu" ve "ilkel canlı" iddialarının geçersizliği, aldatıcılığı anlaşılmıştır. Özetle, "aşamalı evrim süreci"nin bir hikayeden ibaret olduğu, önemli bir delil ile bir kez daha ortaya çıkmıştır.
Bu örnekle sergilenen tek bir gerçek vardır. Canlılar, evrim teorisinin hayali süreçleriyle oluşmamış, bir anda yaratılmışlardır. Yaratılış gerçeği, canlıların geçmişten kalan kusursuz izleri ile bir kez daha sergilenmiştir. Günümüzde tüm mükemmel özellikleriyle Allah'ın üstün sanatının tecellilerini oluşturan canlılar, günümüzden yüz milyonlarca yıl önce de aynı ihtişam ve mükemmelliğe sahiptirler. Yaratılış gerçeği, evrimcilerin hiç beklemedikleri şekilde, tüm evrimci spekülasyonları ve iddiaları ortadan kaldırarak, en mükemmel haliyle gözler önüne serilmiştir.
"Yaşayan fosiller", yeryüzündeki canlıların tümünün yoktan yaratıldıklarının, her birinin Allah'ın eşsiz birer mucizesi olarak kompleks ve üstün özelliklere sahip olduklarının bir delilidir. Bunun anlamı, milyonlarca yıl önce evrimcilerin iddia ettikleri hayali  gelişim sürecinin yaşanmadığıdır. Hayali ara geçiş örnekleri, hayali senaryolarıyla beraber yok olup gitmektedir.

Fosil Kayıtlarına Göre Türlerin Kökeni Yaratılış

Evrim teorisinin iddiasına göre, yeryüzündeki canlı türleri ortak bir atadan, küçük değişiklikler sonucunda türemişlerdir. Diğer bir deyişle, teoriye göre, canlı türleri birbirinden kesin farklılıklarla ayrılmamakta, süreklilik göstermektedir. Ancak, doğada yapılan gözlemler, ortada iddia edildiği gibi bir süreklilik olmadığını göstermiştir. Canlılar dünyasında görülen, birbirinden belirgin değişikliklerle ayrılan, farklı kategorilerdir. Omurgalı paleontolojisinde uzman olan evrimci Robert Carroll, bunu Patterns and Processes of Vertebrate Evolution (Omurgalı Evriminin Örnekleri ve Süreçleri) adlı kitabında şöyle itiraf eder:
Bugün dünya üzerinde neredeyse kavranamayacak kadar çok sayıda tür yaşıyor olmasına rağmen, bunlar birbirinden güçlükle ayırt edilebilen ara formlardan oluşan sürekli bir dağılım oluşturmazlar. Bunun yerine, türlerin neredeyse tamamı, birbirinden belirgin şekilde farklı temel gruplara aittirler.1
Evrim, tarihte yaşandığı iddia edilen bir süreçtir ve bizlere canlılığın tarihi hakkında bilgi verecek yegane bilimsel kaynak da fosil bulgularıdır. P. Grassé, bu konuda şunları söyler:
Doğa bilimciler unutmamalıdırlar ki, evrim süreci sadece fosil kayıtları aracılığıyla açığa çıkar… Sadece paleontoloji (fosil bilimi) evrim konusunda delil oluşturabilir ve evrimin gelişimini ve mekanizmalarını gösterebilir.2
Fosil kayıtlarının bu konuda bize ışık tutabilmesi için de, evrim teorisinin öngörüleri ile fosil bulgularını birbirleriyle karşılaştırmamız gerekir.

Evrimciler hiçbir bilimsel delili olmamasına rağmen, kuşların sürüngenlerden türediğini iddia ederler. Elbette ki böyle bir dönüşümün gerçekleşmiş olması mümkün değildir. Mükemmel bir yaratılışa sahip olan kuş tüylerinin, dinozor pullarından nasıl oluştuğuna ise asla akılcı ve bilimsel bir açıklama getiremezler.
Evrim teorisine göre sözde bütün canlılar birbirlerinden türemişlerdir. Önceden var olan bir canlı türü, zamanla bir diğerine dönüşmüş ve bütün türler bu şekilde ortaya çıkmışlardır. Teoriye göre, bu dönüşüm yüz milyonlarca senelik uzun bir zaman dilimini kapsamış ve kademe kademe ilerlemiştir. Bu durumda, iddia edilen uzun dönüşüm süreci içinde sayısız "ara türler"in oluşmuş ve yaşamış olmaları gerekir.
Örneğin geçmişte, balık özelliklerini hala taşımalarına rağmen, bir yandan da bazı sürüngen özellikleri kazanmış olan yarı balık-yarı sürüngen canlılar yaşamış olmalıdır. Ya da sürüngen özelliklerini taşırken, bir yandan da bazı kuş özellikleri kazanmış sürüngen-kuşlar ortaya çıkmış olmalıdır. Bunlar, bir geçiş sürecinde oldukları için de, sakat, eksik, kusurlu canlılar olmalıdır. Geçmişte yaşamış olduklarına inanılan bu teorik canlılara "ara geçiş formu" adı verilir.
Eğer gerçekten bu tür canlılar geçmişte yaşamışlarsa, bunların sayılarının ve türlerinin milyonlarca hatta milyarlarca olması gerekir. Ve bu canlıların kalıntılarına mutlaka fosil kayıtlarında rastlanması gerekir. Çünkü bu ara geçiş formlarının sayısının bugün bildiğimiz hayvan türlerinden bile fazla olması ve dünyanın dört bir yanının fosilleşmiş ara geçiş formu kalıntılarıyla dolu olması lazımdır. Bu gerçek, Darwin tarafından da kabul edilmiştir ve Darwin, Türlerin Kökeni isimli kitabında bunu şöyle açıklamıştır:
"Eğer teorim doğruysa, türleri birbirine bağlayan sayısız ara-geçiş türleri mutlaka yaşamış olmalıdır... Bunların yaşamış olduklarının kanıtları da sadece fosil kalıntıları arasında bulunabilir.3
Ancak bu satırları yazan Darwin, bu ara formların fosillerinin bir türlü bulunamadığının farkındaydı. Bunun teorisi için büyük bir açmaz oluşturduğunu da görüyordu. Bu yüzden, Türlerin Kökeni kitabının "Difficulties on Theory" (Teorinin Zorlukları) adlı bölümünde şöyle yazmıştı:
Eğer gerçekten türler öbür türlerden yavaş gelişmelerle türemişse, neden sayısız ara geçiş formuna rastlamıyoruz? Neden bütün doğa bir karmaşa halinde değil de, tam olarak tanımlanmış ve yerli yerinde? Sayısız ara geçiş formu olmalı, fakat niçin yeryüzünün sayılamayacak kadar çok katmanında gömülü olarak bulamıyoruz... Niçin her jeolojik yapı ve her tabaka böyle bağlantılarla dolu değil? Jeoloji iyi derecelendirilmiş bir süreç ortaya çıkarmamaktadır ve belki de bu benim teorime karşı ileri sürülecek en büyük itiraz olacaktır.4
Darwin'in, bu büyük açmaz karşısında öne sürdüğü tek açıklama ise, o dönemdeki fosil kayıtlarının yetersiz olduğuydu. Darwin, fosil kayıtları detaylı olarak incelendiğinde, kayıp ara formların mutlaka bulunacağını iddia etmişti.

Fosil Kayıtlarının Yeterliliği




210 milyon yıllık kemikli balık fosili ve 33.7-53 milyon yıllık kurbağa fosili



55-35 milyon yıllık yengeç fosili ve 135 milyon yıllık bir tür deniz yıldızı fosili





355-295 milyon yıllık örümcek fosili ve 300 milyon yıllık kaplumbağa fosili


Acaba ara form fosillerinin yokluğu karşısında, Darwin'in 140 yıl önce savunduğu "ara formlar şimdi yok, ama yeni araştırmalarla bulunabilir" iddiası hala geçerli midir? Bir başka deyişle, yapılan tüm fosil araştırmalarının sonucuna bakarak, ara formların gerçekte hiçbir zaman yaşamadıklarının kabul edilmesi mi gerekir, yoksa yeni araştırmaların sonuçları mı beklenmelidir?
Bu soruya verilecek cevabı, elbette elimizdeki fosil kayıtlarının zenginliği belirler. Paleontolojik verilere baktığımızda ise, fosil kayıtlarının olağanüstü derecede zengin olduğunu görürüz. Dünyanın farklı bölgelerinden elde edilmiş milyarlarca fosil örneği vardır.5 Bu fosillere bakılarak, 250 bin farklı canlı türü tanımlanmıştır ve bunlar, şu anda yaşamakta olan yaklaşık 1.5 milyon türe olağanüstü derecede benzerdir.6 (Yaşamakta olan bu 1.5 milyon türün 1 milyon kadarı böceklere aittir.) Ancak bulunan sayısız fosil örneği arasında hiçbir hayali ara-geçiş formu fosili bulunamamıştır. Zengin fosil kayıtlarına rağmen bulunamayan ara formların, yeni kazılarla bulunması ise mümkün gözükmemektedir.

Yeryüzündeki bütün canlılar, tüm kompleks ve üstün özellikleriyle bir anda var olmuşlar, yani yaratılmışlardır. Evrimcilerin iddia ettikleri gibi canlıların birbirinden türediğini gösteren tek bir bilimsel delil dahi bulunmamaktadır.
Glasgow Üniversitesi paleontoloji profesörü T. Neville George, bu gerçeği yıllar önce şu şekilde kabul etmiştir:
Fosil kayıtlarının (evrimsel) zayıflığını ortadan kaldıracak bir açıklama yapmak artık mümkün değildir. Çünkü elimizdeki fosil kayıtları son derece zengindir ve yeni keşiflerle yeni türlerin bulunması imkânsız gözükmektedir... Her türlü keşfe rağmen fosil kayıtları hala (türler arası) boşluklardan oluşmaya devam etmektedir.7
Amerikan Doğa Tarihi Müzesi Müdürü ünlü paleontolog Niles Eldredge ise, Darwin'in "fosil kayıtları yetersiz, ara formları o yüzden bulamıyoruz" iddiasının geçerli olmadığını şöyle açıklamaktadır:
Tüm deliller, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu sonucun doğru olduğunu göstermektedir: (Fosil kayıtlarında) gördüğümüz boşluklar, hayatın tarihindeki gerçek olayları yansıtmaktadır, bunlar yetersiz bir fosil birikiminin sonucu değildir.8
Robert Wesson ise, 1991'de yayınlanan Beyond Natural Selection adlı kitabında "fosil kayıtlarındaki boşlukların gerçek ve olgusal" olduklarını şöyle açıklamaktadır:
Ne var ki, fosil kayıtlarındaki boşluklar gerçektir. Herhangi bir (evrimsel) soy oluşumunu gösterecek kayıtların yokluğu, son derece olgusaldır. Türler genellikle çok uzun zaman dilimleri boyunca sabit kalırlar. Türler ve özellikle cinsler hiçbir zaman yeni bir türe ya da cinse doğru evrim göstermezler. Bunun yerine, bir tür ya da cinsin bir diğeriyle yer değiştirdiği gözlenir. Değişim ise çoğunlukla anidir.9
Bu durum, evrim teorisinin 140 yıldır öne sürdüğü "ara form fosilleri bulunmuş değil, ama ileride bulunabilir" argümanının artık geçerli olmadığını göstermektedir. Fosil kayıtları canlılığın kökenini anlamak için yeterince zengindir ve bu gerçek karşımıza somut bir tablo çıkarmaktadır: Farklı canlı türleri, aralarında hayali evrimsel "geçiş formları" olmadan, yeryüzünde bir anda ve farklı yapılarıyla, ayrı ayrı ortaya çıkmışlardır.

Fosil Kayıtlarının Gösterdiği Gerçek


45-50 milyon yıllık Ağustos böceği fosili
Amber içindeki 24 milyon yıllık tırtıl fosili, tırtılların tarih boyunca hep aynı şekilde var olduklarının yani hiçbir evrim geçirmediklerinin bir delilidir.
Peki on yıllardır toplumların bilinçaltlarına yerleşen "evrim-paleontoloji" ilişkisi nereden kaynaklanmaktadır? Neden çoğu insan, fosil kayıtlarından söz edildiğinde, bu kayıtlar ile Darwin'in teorisi arasında olumlu bir bağlantı olduğu izlenimine kapılmaktadır? Bu soruların cevabı, ünlü bilim dergisi Science'daki bir makalede şöyle açıklanır:
Evrimsel biyoloji ve paleontoloji alanlarının dışında kalan çok sayıda iyi eğitimli bilim adamı, ne yazık ki, fosil kayıtlarının Darwinizm'e çok uygun olduğu gibi yanlış bir fikre kapılmıştır. Bu büyük olasılıkla, ikincil kaynaklardaki olağanüstü basitleştirmeden kaynaklanmaktadır; alt seviye ders kitapları, yarı-popüler makaleler vs... Öte yandan büyük olasılıkla biraz taraflı düşünce de devreye girmektedir. Darwin'den sonraki yıllarda, onun taraftarları bu yönde (fosiller alanında) gelişmeler elde etmeyi ummuşlardır. Bu gelişmeler elde edilememiş, ama yine de iyimser bir bekleyiş devam etmiş ve bir kısım hayal ürünü fanteziler de ders kitaplarına kadar girmiştir.10
N. Eldredge ve Ian Tattersall ise bu konuda şu önemli yorumu yaparlar:
Ayrı türlere ait fosillerin, fosil kayıtlarında bulundukları süre boyunca değişim göstermedikleri, Darwin'in Türlerin Kökeni'ni yayınlamasından önce bile paleontologlar tarafından bilinen bir gerçektir. Darwin ise, gelecek nesillerin bu boşlukları dolduracak yeni fosil bulguları elde edecekleri kehanetinde bulunmuştur... Aradan geçen 120 yılı aşkın süre boyunca yürütülen tüm paleontolojik araştırmalar sonucunda, fosil kayıtlarının, Darwin'in bu kehanetini doğrulamayacağı açıkça görülür hale gelmiştir. Bu, fosil kayıtlarının yetersizliğinden kaynaklanan bir sorun değildir. Fosil kayıtları açıkça söz konusu kehanetin yanlış olduğunu göstermektedir.
Türlerin şaşırtıcı bir biçimde sabit oldukları ve uzun zaman dilimleri boyunca hep statik kaldıkları yönündeki gözlem, "kral çıplak" hikayesindeki tüm özellikleri barındırmaktadır: Herkes bunu görmüş, ama görmezlikten gelmeyi tercih etmiştir. Darwin'in öngördüğü tabloyu ısrarla reddeden hırçın bir fosil kaydı ile karşı karşıya kalan paleontologlar, bu gerçeğe açıkça yüz çevirmişlerdir.11
Amerikalı paleontolog S. M. Stanley ise, fosil kayıtlarının ortaya koyduğu bu gerçeğin, bilim dünyasına hakim olan Darwinist dogma tarafından nasıl göz ardı edildiğini ve ettirildiğini şöyle anlatır:
Bilinen fosil kayıtları kademeli evrimle uyumlu değildir ve hiçbir zaman da uyumlu olmamıştır. İlgi çekici olan, birtakım tarihsel koşullar aracılığıyla, bu konudaki muhalefetin gizlenmiş oluşudur... Çoğu paleontolog, ellerindeki kanıtların Darwin'in küçük, yavaş ve kademeli değişikliklerin yeni tür oluşumunu sağladığı yönündeki vurgusuyla çeliştiğini hissetmiştir... ama onların bu düşüncesi susturulmuştur.12
Şimdi, fosil kayıtlarının şimdiye dek "susturulmuş" olan gerçeğini biraz daha detaylı inceleyelim.

DİPNOTLAR

1. Robert L. Carroll, Patterns and Processes of Vertebrate Evolution, Cambridge University Press, 1997, s. 9
2. Pierre Grassé, Evolution of Living Organisms. New York, Academic Press, 1977, s. 82
3. Charles Darwin, The Origin of Species, 1 b., s.179
4. Charles Darwin, The Origin of Species, 1 b., s.172
5. Duane T.Gish, Evolution: Fossils Still Say No, CA, 1995, s.41.
6. David Day, Vanished Species, Gallery Books, New York, 1989.
7. T. N. George, "Fossils in Evolutionary Perspective", Science Progress, vol. 48, January 1960, s.1
8. N. Eldredge and I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s.59
9. R. Wesson, Beyond Natural Selection, MIT Press, Cambridge, MA, 1991, s. 45
10. Science, July 17, 1981, s. 289
11. N. Eldredge ve I. Tattersall, The Myths of Human Evolution, Columbia University Press, 1982, s. 45-46
12. S. M. Stanley, The New Evolutionary Timetable: Fossils, Genes, and the Origin of Species, Basic Books Inc. Publishers, N.Y., 1981, s.71